Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

30 Nisan 2010 Cuma

August Rush - Kalbinin Sesini Dinle





Bir çellist ve bir gitaristin yolu bir geceliğine kesişirse ne olur? Müzik dolu harika bir film olur! August Rush tadından yenmeyecek kadar güzel bir film; özellikle de müzikseverler için.

Uzun otobüs yolculuklarının tek katlanılır tarafı güzel bir film keşfetmek benim için; yoksa yollardan, otobüslerden nefret ederim. August Rush'a rastlamam son yolculuğumu güzel kıldı, bu yüzden nefret kelimesini şimdilik kaldırabilirim.

Başta da bahsettiğim gibi, New York'ta ünlü bir çellist bir gece konser verdikten sonra, tesadüfen bir gitaristle karşılaşır ve birlikte geçirdikleri ilk ve son gece olur. Yıllar sonra herkes başka yerlere dağılmış, eskisinden farklı bir yaşam sürmektedir. Diğer yandan da minik kahramanımız Evan Taylor, nam-ı diğer August Rush içindeki müziği keşfetmek için yetimhaneden New York sokaklarına adım atmıştır. İşte olaylar da bundan sonra gelişir, güzelleşir.

Filmin içe dokunan öyle çok yanı var ki; hem muzip bir gülümsemenin hem de ince bir hüznün aynı anda yüzünüze yerleştiğini fark ediyorsunuz. Tabi müziklerinden de mutlaka söz etmek gerekir; hikayesi gereği birbirinden güzel müzikler kulağınızın pasını silmekte bu güzel filmde.

Filmin yönetmeni Kirsten Sheridan gerçekten güzel bir çıkarmış, ne demek istediğimi izleyince anlayacaksınız. Zaten sinema filmleri oyuncudan çok yönetmenindir, bu film de bunu kanıtlar nitelikte. Başrol oyuncuları Tudors'tan tanıdığımız Jonathan Rhys Meyers, benim pek aşina olmadığım ancak bundan sonra takip edeceğim güzel oyuncu Keri Russell, küçük yıldız, mimikleriyle harikalar yaratan tapılası varlık Freddie Highmore ve bir de tüm bunlar azmış gibi bonus olarak da canımız ciğerimiz Robin Williams. E hal böyle olunca, konu da müzikle bağlantılı olunca; bu film güzel olmasın da ne yapsın?


22 Nisan 2010 Perşembe

Yolda - Dinlediniz Mi?


Bunca gürültü kirliliği içinde kulağınıza güzel bir müzik çalındığında bir anda her şeyden sıyrılmıyor musunuz? Yeni bir şarkı dinlerken, sevdiğiniz birkaç enstrüman sesini yakaladığınızda nasıl da ruhunuz canlanıyor değil mi? Oysa ne kadar zorlaştı bugünlerde bütünüyle güzel bir albüm dinleyebilmek, müziği hissedebilmek, canlanabilmek. Belki de siz de benim gibi eski şarkıları, heyecanla kaset aldığımız günleri özleyenlerdensiniz.

Belki o eski günler gelmeyecek ama yeni günlerde karşımıza hala güzel müzikler, güzel albümler çıkacak, ben inanıyorum. İşte kanıt: Yolda!

Sessiz sakin çıktılar meydana. Yaptıkları işe güvendiklerinden öyle reklamlı, klipli promosyonlara da girişmediler. Koskoca albümü sitelerinde yayınladılar. Her telden çaldılar albümlerinde, herkese hitap ettiler deyim yerindeyse. Caz, reggae, dokuz/sekiz türk müziği; ne ararsanız var bu albümde. Yolda, evde, barda, her yerde dinlenecek kadar geniş bir yelpazede bu albüm; el emeği, göz nuru.

Eski Resim'de mesela Neyzen Tevfik'in şiiriyle başlar, sonra söze girer:

" Eski bir resmin buldum evimde
  Afacan yüzünde parlar gözlerin
  Aradan yıllar geçse, unutsak bile
  İnanmıştım kimse değişmez diye

  Yıllar geçit ben yoruldum, ayrı yollardayız şimdi
  Unuttun ya değirmenlerini, söylenenleri 
  Sanma süt liman gönlüm, unuttum ben sevmeyi
  Ayrılık yük cebimde gezerim ben bu alemi..."

Sonra, Özledim Seni Gel'de kısa ve özdür anlattıkları:

" Toprak dinledi bütün hikayemi
  Denize söyledim sevdiğimi seni
  Bulutlar geçerken halime güldüler
  Güneş tenimde yakar yüreğimi
  Özledim seni gel, özledim seni gel..."

Diğer şarkıları da aynı güzelliktedir. Hepsinin ayrı bir havası, kokusu var. Nasıl demeyin, öyle işte. Müziğe farklı bakarım ben, bambaşka severim. Bu albüm de en sevdiklerime yerleşti şimdiden; kıymetlilerimdendir artık.

" Zıp zıp aşkla yola çıkan, yolcu tayfadanmışız... Bir varmışız, bir yokmuşuz... Denize, güneşe, deliye, bahara, dosta, düşmana, yaza, aşka, orman cinlerine, sarmaşıklara, kiraza, boğazdaki yunuslara, vapurlara, sarhoşa, sakiye, meclise... boynumuz kıldan inceymiş... Suya düşen karpuz kabuğu da gemimiz gibi gelirken bir çalalım dedik... Hadi rast gele! "

Yolda grubu müziğe hak ettiği  değeri verenlerden. Bu yüzden; dinleyin, dinlettirin...

20 Nisan 2010 Salı

"V" - Ziyaretçiniz Var

Siz de benim gibi hala uzaylı filmlerini heyecanlı ve izlemeye değer bulanlardan mısınız? O zaman "V", tam da bu kalitede. 84-85 yıllarında bir dönem Trt'nin Ziyaretçiler adıyla yayınladığı uzaylı dizisi 15 yıl sonra yeni yüzleriyle yeniden ekrana döndü.

Bir gün şehrin üstüne büyük bir uzay aracı gelir, yanaşır; insanlık şaşkındır, ziyaretçileri merak etmektedir. Ziyaretçiler "biz dostuz" mesajlarıyla insanlığı selamlar lakin aslında amaçları başkadır. İşte "V" nin de hikayesi bu; ama günümüzün film teknolojileriyle çok daha gerçekçi ve çok daha heyecanlı.

29 uzay mekiğinin dünyanın önemli şehirlerinin üzerinde dünyaya iniş için dostluk çerçevesinde vize beklemesi ile başlıyor dizi. Efektler oldukça iyi, insanın diziyi izledikten sonra gökyüzüne bakası geliyor. Hani şimdi bir uzay mekiği gelse hiç şaşırmam ben, diziden tedarikliyim.

Uzaylılar insan formundalar, tabi derilerinin altındaki gerçek görünüşlerini saymazsak, teknolojileri dünya insanından oldukça ileride. Dünyaya C-4 maddesi için geliyorlar ve hükümetlerle dostluk ilişkileri çerçevesinde dünyada serbest dolaşımlar için anlaşma yapıyorlar; ancak zeki ve yetenekli FBI ajanımız Erica ( Lost'un Juliet'i Elizabeth Mitchell ) ve rahip Jack ( Joel Gretsch ) gizli bir toplanıya katılarak ziyaretçilerin asıl amacını tesadüfen öğreniyor ve gizliden savaşa başlıyorlar. Tabi dünyanın her yanına, her makama sızmış olmaları onları korkutsa da senelerden beri gizlice ziyaretçilere savaş açmış önemli bir grup olan Beşinci Kol'un varlığını öğrenince işbirliğiyle savaşı kızıştırıyorlar.

Dizinin yapmını The 4400'ün yaratacısı Peter Scott üstlenmiş. Pilot bölüm dünya çapında 13.9 milyon kişi tarafından oldukça iyi bir reytingle izlenmiş. Star Wars, Star TrekE.T. gibi fenomen dizi/filmlerle büyümüş ya da yaşlanmış insanoğlu için bu dizi bir nevi özlem giderme olmuş gibi görünüyor.

İkinci sezonun akibeti henüz belli değil, ama birinci sezon tam gaz devam ediyor. Uzaylılara her daim ilgisi olmuş, bilimkurgu aşıkları için çerez niyetine tadından yenmez. Dilerim Abc, dizinin arkasını sağlama alır da, bu duygusuz karizmatik uzaylı - duygusal insan savaşından, bu görsel şölenden bizleri mahrum bırakmaz. "V" günümüzde uzaylılara ilginç bir bakış açısı...

13 Nisan 2010 Salı

Günümüzde Haber Dergiciliği



Dergi okuyor muyuz? Artık 'kitap okuyor muyuz?' sorularını geçtik milletçe; çünkü okumuyoruz gelişmiş ülkelerle karşılaştığımızda. Peki ayda bir alıp hangi dergileri okuyoruz? İş dünyasından spora, magazinden habere, örgü-dikiş-nakıştan gezi dünyasına birçok dergi, yayın hayatını sürdürmekte Türkiye'de. Çoğu yurtdışı menşeli dergicilik piyasanın büyük bir bölümünü kaplamış vaziyette. Hal böyle olunca, dergicilikte ne kadar özgünüz sorusu akıllara geliyor.

Dünyada yayınlanan ilk haber dergisi 1923 yılında yayın hayatına başlayan Time. Türkiye'de ise haber dergiciliği, çok partili siyasal hayata geçişin sonrasında 1954 yılında Akis'le başladı. Dünyadaki tüm dergiler gibi, Türkiye'de de Time'dan esinlenildi. Neredeyse yüz yıldır önlerinde böyle iyi bir örnek varken, dergilerin bu esinlenmesine şaşırmamak gerek.

1980'lere gelene kadar dergicilik durgun bir seyir halindeydi. 80 sonrası ekonominin kabuk değiştirmesiyle ve 90'ların başında televizyonun özel sektöre geçmesiyle dergicilik de televizyonculuğa paralel oranda gelişti. Bugün, onlarca kategoride yüzlerce dergi raflarda okuyucularını beklemekte.

Haber dergisi deyince akla ilk gelenlerden biri Aksiyon. 1994 yılından beri yayın hayatında. Bugünkü genel yayın yönetmeni Bülent Korucu. Zaman Gazetesi'nin de aralarında bulunduğu Feza Gazetecilik'e ait bir yayın organı. Belli bir kesime hitap etse de tirajı oldukça iyi. Birkaç defa okuma fırsatı buldum ancak aradığımı bulamadım. Yine de gündem haberleri ve röportajlarıyla dergicilik alanında başarılı bir yere sahip diyebiliriz.

Diğer bir tirajı yüksek haber dergisi de Aydınlık. İşçi Partisi yayın organı olan bu derginin genel yayın yönetmeni Deniz Yıldırım. Okuma fırsatım olmadı ama incelediğim birkaç kapak haberi, derginin sert üsluplu ve ses getiren haberler yaptığı görüşünü uyandırıyor.

Uzun zamandır haber dergilerinin içinde oldukça tanınan bir başka dergi de Aktüel, şimdiki adıyla Yeni Aktüel yayın hayatına 1991'de başladı. Ahmet Çalık'ın sahibi olduğu Turkuvaz Yayın Grubu'na ait derginin genel yayın yönetmeni Defne Asal Er. Alper Görmüş, Kemal Sayar, Selahattin Yusuf, Ayşe Kora, Ahmet Örs derginin daimi yazarlarından. İlginç araştırma haberleri, röportajları ile son zamanların okunan dergilerinden. Birkaç seneye kadar haftalık yayınlanan dergi, ekonomik krizler birlikte 15 günde bir yayınlanmaya başladı.

Tempo, 1987 yılında Hürriyet'in bünyesinde yayınlanmaya başladı. Şimdilerde Doğan Burda Dergi Yayıncılık'ın en çok okunan dergilerinden biri. Genel yayın yönetmeni Çınar Oskay. Bir ara şimdilerde yayın hayatında olmayan Haftalık ve 15 günde bir yayınlanmaya başlayan Yeni Aktüel ile rekabet edebilmek adına haftalık yayınlanan bir dergiydi. Şimdi ayda bir yayınlanıyor ve vizyonunu oldukça geliştirdi ve değiştirdi. Umberto Eco, Alain De Botton, Carlo Bernardini gibi dünyaca ünlü yazarların yazılarına yayınlamaya ve her ay güzel ekler vermeye başladı. Tempo eskisinden oldukça farklı. Konseptli röportajları, araştırma yazıları ve gündem haberleriyle dolu dolu bir dergi, bu yüzden benim en sevdiklerimden.

Dünyanın en önemli haber dergilerinde Newsweek de artık Türkiye'de. Birkaç ay önce yayın hayatına başlayan Newsweek Türkiye, yeni olmasına rağmen tiraj konusunda oldukça başarılı. Ciner Yayın Grubu'nun yayınladığı derginin genel yayın yönetmeni Selçuk Tepeli. Tempo ve Yeni Aktüel'in aksine daha ciddi, magazini minimum seviyede tutuyor; tabi bunun sebebi, temsil ettiği marka.

Tabi tüm bu saydıklarımın haricinde, bir zamanlar haberciliğe damgasını vurmuş, artık yayıncılık yapmayan ya da sessiz sedasız hitap ettiği kitleyi kemikleştirmiş ve bu işi oldukça iyi yapan birçok dergi var. Siyasi baskı görüp kapanmadıkları sürece, okundukları sürece de var olacaklar. Benim gibi dergi okumayı sevenler de her ay bir nevi servet yatırmaya devam edecekler.

8 Nisan 2010 Perşembe

Yıkık Kentler Külliyatı



" Gidersen yıkılır bu kent" demişti şair.
Yakılıp yıkılan bunca şehir, hain bir sevgilinin felaketi midir?

Gitmek, aklın bir köşesinde yatan sinsi bir düşünce midir? Yoksa bir anda mı varoluverir? Küllerinden mi doğar, yoksa yeni yanmaya başlamış bir ateş midir? Bilemem bu soruların cevaplarını, ben hiç gitmedim.

Kim yapıyor bu yolları sahi? Kavuşmak için demeyin şimdi, gidenlerin de yürüdüğü yollardır onlar. O yollar olmasa, nasıl gidecek ki 'giden'ler? Duydum ki, bu yolları sen yapıyormuşsun Karayolları Genel Müdürlüğü, hainsin.

Koskoca Roma İmparatorluğu'nu ateşe vermiş Neron, nedendir acaba? Biri mi gitmiştir şehirde? Tarihçiler der ki, Neron çok bencildi, kendi mimari zevkine göre bir Roma yaratmak için yaktı şehri. Ne bilirsin ki? Belki bir gideni vardı, şehir 'onsuz' olmazdı, yaktı şehri. Suçlu sayabilir miyiz şimdi Neron'u?

Bir şarkıda da söylenmişti hani; "deliyim gözükara deliyim, yakarım Roma'yı da yakarım" diye. Bak işte, o da giden biri için, gitmeye çalışan biri için karartmıştı gözünü. Zaten şehir dediğin neydi ki, onsuz hiçbir şeye benzemeyecekti.

Sahi, gitmek aklın hangi köşesinde yaşamaktadır? Ne zamandan beri oradadır? Çok olmuş mudur yerleşeli? Hep orada mı yaşayacaktır bundan sonra? Canı isteyince uyanacak, can mı yakacaktır? Gitmek nasıl bir şeydir? Ben bilmem, cahilimdir, ben hiç gitmedim.

"Gidersen yıkılır bu kent" demişti şair.
Gitmek, yakandır şehirleri. Geride kalanın ateşine gerek kalmaz. Gidenin attığı ilk adımda, yanmaya mahkumdur şehir.


2 Nisan 2010 Cuma

Gladyatörlerin Acımasız Dünyası - Spartacus: Blood And Sand

Bu dönemin en en iddialı Amerikan dizilerinden Spartacus: Blood and Sand, kablolu tv kanalı Starz'da arz-ı endam etmekte. Sıkı takip edilen dizilerden farklı, bol şiddet, kan ve cinselliğin ön plana çıktığı bir görsel şölen adeta.


Olay örgüsü, Roma'da gladyatörlerin ve sahiplerinin etrafında dönüyor. Trakyalı bir savaşçının Romalı bir generale karşı çıkıp esir düşmesi, ölmekten son anda kurtulup gladyatör olarak yetiştirilmek üzere okula köle olarak getirilmesiyle başlıyor ve o çağa ve gladyatörlere ait tüm ayrıntılar, sinema perdesinde daha sık görmeye alıştığımız efektler ve dekorlarla sunuluyor.

Dizinin dikkat çeken en önemli iki yanı kan ve cinsellik. Her ikisi de fazla, hatta çoğuna göre aşırı ama diziyi izlenir kılan da bu temaların sunuluş şekli zaten. Abartılı efektlere birkaç bölümde göz alışıyor ve bir süre sonra yadırganmıyor. Ama yine de "beni kan tutar, aman" derseniz, yaklaşmayın. Cinsellik de aynı şekilde sıkça vurgu yapılan bir tema. Bolca sevişme sahnesi, çıplak insan görmek mümkün. Muhafazakarsanız ya da bu tür şeyleri izlemekten hoşlanmıyorsanız, yine yaklaşmayın derim ama çok şey kaçıracağınıza emin olabilirsiniz.

Başrolünde, yakın zamanda en çok aranan Hollywood aktörlerinden biri olacağına inandığım Andy Whitfield, fantastik dizilerin atalarından Xena'nın (nam-ı diğer Zeyna) güzel oyuncusu Lucy Lawless, John Hannah, Manu Bennett ve Peter Mensah paylaşıyor. Bir oyuncu açısından zorluk derecesi yüksek rollere rağmen altından başarıyla kalktıklarından, bu cast bu dizi için biçilmiş kaftan olmuş.

Döneme ait mekanlar, dekorlar, kıyafetler kimi zaman bilgisayar efektleriyle, kimi zamansa usta ellerden çıkan malzemelerle seyirciyi ekrana bağlıyor. Hayalüstü gerçekçilik, dizinin büyüsüne kapılmanızı sağlıyor. Gladyatörlerin savaştığı arenalar, onbinlerce seyirci, öyle heybetli yapılmış ki, insan bir an gerçek olduğuna inanıveriyor.

Dünyanın en ünlü gladyatörlerinden Spartacus'un hayatına bir de bu yönden bakmak çok farklı ve güzel; heyecanlı, hoşça vakit geçirebilirsiniz. Her ne kadar dizinin akibeti 13 bölümlük 1. sezonun ardından henüz belli olmasa da, devam etmeyecek olsa bile izlenmeye kesinlikle değer... Eminim ki, sıkı bir izleyici kitlesi yaratmış gibi görünen dizi, izleyicilerinin baskısıyla yeni sezonda da devam edecek, bizleri de bu görsel şölenden mahrum bırakmayacaklardır.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı