Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

22 Şubat 2013 Cuma

Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi

"Small town. Big secrets." mottosuyla Cinemax ekranlarında gösterilmeye başlayan ve daha ilk bölümle ses getirmeyi başaran yeni dizi Banshee'den bahsedelim biraz, ne dersiniz?

Banshee son derece karanlık, çetrefilli, zor bir hikaye. Azılı bir hırsız olan kahramanımız, sevgilisiyle birlikte alengirli bir soygun işindeyken yakalanıyor, sevgilisine elmasları verip, teslim oluyor. Aradan 15 yıl geçiyor, hırsızımız hapisten çıkıyor, hikaye de tam bu noktada başlıyor. Önce elmasları alıp götüren ve hapishanedeyken onu bir kere bile arayıp sormayan sevgilisinin peşine düşüyor; ama ikisinin de peşinde daha büyük güçler, karanlık adamlar var. Bir yandan onlardan kaçarken, bir yandan da eski sevgilisini arıyor, elinde bir adres, yolu Banshee kasabasına düşüyor. Kasabanın barında takılırken, içeriye kasabanın yeni şerifi giriyor, ardından da kasabanın belalılarından birinin fedaileri. Yeni şerif çıkan çatışmada ölüyor, bizim hırsızın aklına o an dahiyane bir fikir geliyor: Şerifin yerine geçmek.

Hikaye böylece pilot bölümde pişiyor, önümüze bu şekliyle servis ediliyor. Artık bu noktadan sonra Şerif Hood'un maceralarını izliyoruz. Western'e yaptığı göndermelerle, ilginç tipleri ve garip hikayesiyle Banshee, bu yılın iddialı dizilerinden biri olarak televizyon ekranında boy gösterdi. Son derece klişe öğelerle bezenmiş gibi dursa da, Banshee oyunculukları ve iç içe geçmiş gizemli hikayeleriyle izleyicide ciddi derecede merak uyandırıyor. 2. sezon onayını şimdiden alan dizinin yapımcılarının da Six Feet Under ve True Blood yaratıcıları  olduğunu söylemeden geçmeyelim.

Başrollerinde Antony Starr ve Ivana Milicevic'in rol aldığı Banshee, western öğeleriyle süslenmiş karanlık hikayesi, oyunculukları ve bol aksiyonuyla bu yılın en iddialı yapımlarından biri. Bu türde dizileri sevenler Banshee'yi göz ardı etmesinler.

16 Şubat 2013 Cumartesi

Luxus Orient Blues

Bi'Lareya by Luxus on Grooveshark


İşini severek yapan insanların elinden her zaman güzel işler çıkıyor. Luxus da size "o" insanlardan oluşan bir topluluk gibi gelmiyor mu? Severek çalıyorlar, çalarken eğleniyorlar ve ortaya şahane bir müzik çıkarıyorlar. Luxus son yıllarda hayatımıza girmiş en güzel gruplardan biri, öyle değil mi?

Luxus, 2005 yılından beri orient blues müziğin en güzel örneklerini sergileyen enfes bir grup. 2000'lerin başında Alper Bakıner'in sahne projesi olarak tasarladığı Luxus, birkaç sene içinde Balkan ve Anadolu ezgilerini rock müzikle harmanlayan, dinlemelere doyulamayacak bir grup haline geldi. Kurulduğu ilk zamanlarda İstanbul'un çeşitli yerlerinde sahne alan grup, dinleyici kitlesini büyüttü ve 2008 yılında ilk albümü Acayip Şeyler ile karşımıza çıktı. Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş şarkısına getirdikleri bambaşka yorumla dikkat çektiler, ardından Acayip Şeyler'e klip çekip bize "mavi kafalı fil"i sordular, nakaratta "bana bir şeyler oluyor, acayip şeyler oluyor" diye dans eden şahane bir konser kitlesi yarattılar. Daha sonra Balans ve Tolerans adlı neşeli şarkılarını da kliplendiren grup, albüm içindeki diğer şarkıları da televizyon programlarında seslendirip tanıttılar. Yeniden yorumladıkları bir diğer şarkı Haydar Haydar, Üsküdar ve Yuvasız Kuş da keza çok sevildi. Albüm tanıtımı ve konserlerle geçen üç senenin ardından, 2011 yılında ikinci albümleri Bi' Lareya'yı yayınladılar. Ada Sahilleri ve Bir Kadeh Daha Ver gibi güzel cover parçaların yanı sıra, yepyeni şarkılar da pek sevildi, neşelendirdi, hüzünlendirdi.

Keman ve vokalde Alper Bakıner, akordeonda Ozan Akgöz, davulda Burak Beyrek, basta Olcay Bozkurt, perküsyonda İsmet Kızıl, gitarda Cem Kurt, trombonda Mikail Şimşek ve klarnette Kamucan Yalçın grubun manifestosunda şöyle diyorlar, bize de çok söz bırakmıyorlar haliyle:

"Hayat, bize ‘acayip’ bir takım ‘şeyler’ olduğuna dair irrasyonel kanıtlarla zaten tıka basa dolu. Bizim tek yaptığımız, bunlara hafif yan gözle bakıp, sinsice gülümsemek.. Bunu seçtik çünkü, yeri hazin gözlerle arşınlayan bakışlardan gerçekten çok sıkıldık. Tekrarlandıkça içi boşalan bir takım karanlık argümanların yerine; hayatın dandikliğine takla atarak ve dil çıkararak karşı durmaya karar verdik.

Ve takla attıkça fark ettik ki;

LUXUS; hayattan bunalmanın alternatifi değil, o bunalımın ta kendisidir. Gazetelerdeki asık suratlıların ve kokusunu yaydıkları politik mendeburluğun yüzüne çizilmiş bıyıktır.

Saptığı sokak ve çıkaracağı seslerle ilgili; taze ve anlık oluşları dışında hiçbirşeyi vaat etmeyen, yolcu kapasitesi oldukça geniş bir cadı süpürgesidir.

Ve dil çıkarttıkça gördük ki;

LUXUS; her seferinde başka renklerde ışık yayan 7 kişiden mürekkep bir şiirli lambadır. Boynunuzdaki kravatın yasaklanmış göbek atma isteğidir. Çaresizliğin kıçında patlayan siyah deriden dede terliğidir. Terli terli su içmenin yegane bahanesidir. Elinizde patlama ihtimali oldukça yüksek bir sıhhatli bombadır.

Şudur, budur."


7 Şubat 2013 Perşembe

Haftamı Şenlendirenler


Haftamın Kitabı: Dil konusunda titiz olanların en sevdiği hocalardan biridir Feyza Hepçilingirler. Öykülerinin dışında, dille ilgili yazdığı eğlenceli kitaplarla da pek sevildi. Üçlemenin ilk kitabı olan Türkçe Off, televizyonda, köşesinde, radyoda yanlış konuşan, kelimeleri yanlış telafuz eden ünlülerin hatalarını esprili bir dille düzeltmek uğruna yazılmış keyifli bir kitap. Türkçenin günümüzde ne denli yozlaştığını, halka örnek olması gereken kişilerde bile nasıl dikkatsizce kullanıldığını örneklerle, eleştirel bir dille anlatırken, Feyza Hepçilingirler'in o tatlı-sert eleştirileri gülümsetiyor. Ben dizinin 3. kitabı olan Dilim Dilim Anadilim'i tesadüfen edinmiş ve okumuştum. Geçtiğimiz aylarda Tüyap Kitap Fuarı'nda serinin 1. kitabı olan Türkçe Off'u bulunca dayanamadım, meraktan aldım. Eski bir kitap olmasına rağmen bence güncelliğini hiç yitirmemiş. Eski siyasetçilerin, şarkıcıların, spikerlerin gaflarını ve dil yanlışlarını okumak oldukça nostaljikti. Üstelik son çıkan basımında Feyza Hoca kendisine gelen eleştirileri ve onlara verdiği cevapları da eklemiş kitap sonuna. Dil konusunda meraklıysanız, kaçırmayın derim.

Haftamın Filmi: Ted'in vizyona girdiği vakitlerde fragmanın göz ucuyla izlemiş, canlanmış bir oyuncak ayının komikliklerini bir ara izlerim diye geçiştirmiştim. Geçtiğimiz günlerde filmin sonunda bu eğlenceyi bu kadar geç izlediğim için kızdım kendime. Ted, sevimli bir konuşan oyuncak ayı olmanın çok ötesinde küfürbaz, çapkın, sosyal ve çenesi düşük şahane bir karakter. Başrol oyuncusunun sevimli oyuncak ayısı ve onun maceraları tadında naif bir şeyler bekliyorsanız, hiç beklemeyin. Ted ve sahibi John'un hikayesini izlerken gülmekten kırılacaksınız. Şahane esprilerle bezenmiş filmin başrolünde Mark Wahlberg ve Mila Kunis var. Ted'i seslendiren ise Ted'in yaratıcısı ve filmin yönetmeni Seth MacFarlane. Eğlenceli birkaç saat için Ted'i mutlaka izleyin.

Haftamın Albümü: Teoman'ın Duş ve Bana Öyle Bakma şarkılarındaki vokal performansı ile dinleyicileri büyüleyen İrem Candar, sonunda ilk solo albümünü yayınladı. Merakla beklenen Erik Ağacı adlı albümün çıkışı 2013 yılının başına tekabül etse de, Yoldan Geçen Adam şarkısı önce Behzat Ç.'de çalındı ve çok sevildi. Ardından Rüya ve Bi'şey Olsun şarkılarına klip çekildi. Dijital platformlarda pek sevilen şarkılar 2013 başında dinleyicilerin beğenisine sunuldu. Keyifle dinlenen, güzel bir albüm.

Haftamın Dizisi: Altın Küre ödüllerinden en iyi komedi-müzikal dizi dalında zaferle ayrılan yepyeni bir dizi vardı bu yıl: Girls. Lena Dunham bir hikaye oluşturdu, senaryolaştırdı ve yönetmen koltuğuna geçti. Hbo kanalında yayınlanmaya başlayan Girls, kısa süre içinde izleyici topladı ve alabileceği en iyi ödüllerden biri olan Altın Küre'yi kaptı. Girls, New York'ta çalışan ve okuyan 4 kız arkadaşın hikayesi. Tarz açısından epeyce Sex and the City'i andırıyor. Ama bu daha çok orta sınıfın hikayesi. Kızlar başına buyruk, marjinal yaşamı seviyor ve bu uğurda yaşamda hiçbir şeyi atlamak istemiyorlar, akıllarına eseni yapıyorlar. Bir yandan da yaşamı ve ilişkileri sorguluyorlar kendi tarzlarında. Sanırım diziyi izlettiren ve sevdiren kısım da bu; sorgulayışın şahane diyaloglar çıkarması. Bolca cinsellik de barındıran dizi, etkileyici diyalogları ve cesur sahneleriyle 2. sezonuna tam gaz devam ediyor. Dizi sevenler kaçırmasın.


1 Şubat 2013 Cuma

Albüm Güzellemesi: Melis Danişmend - Biraz Gülmek İstiyordum

Son birkaç yılda alternatif müzikte kadın vokallerde en dikkat çeken isimlerden bir tanesi Melis Danişmend. İlk albümü Daha Az Renk ile fazlasıyla dikkat çekmiş, Bin Doz Öfke, Her Şey Normal, Sarhoşken Pişkin Ayıkken Pişman gibi şarkılarla tekrar tekrar dinleme isteği yaratmıştı. Üstüne bir de Feridun Düzağaç'ın ta derinlere dokunmalı şarkısı Çok Geç'i dokundura dokundura seslendirince Melis Danişmend daha da çok sevildi. Şarkı sözleri, müziğe bakış açısıyla farklı bir yer edindi müzik piyasasında. Hal böyle olunca yeni albüm bekleyişleri çoğaldı. Merakla beklenen ikinci albümü Biraz Gülmek İstiyordum sonunda çıktı görücüye. 

Albüm, hani şu "dinledikçe" güzelleşenlerden. İlk dinlediğinizde bir şarkı seçiyorsunuz en güzel  bu diyebileceğiniz. Dinledikçe, kulağa daha yatkın geliyor şarkılar, alışıyor ve daha da sevmeye başlıyorsunuz. Melis Danişmend'in o duru sesi, akustik gitar ve piyano ile birleşip, dinleyiciyi etkisi altına alıyor. İlk albümden farklı olarak bu albümde davula da kulak veriyoruz, parçalar haliyle biraz daha hareketli, ritimli. Şarkıların tümünün sözü ve müziği Melis Danişmend'e ait. Tarzıyla, sözleriyle farkını koyuyor ortaya hemen. Biraz Gülmek İstiyordum kışın en güzel albümlerinden biri bana göre. Her albümün dinleyici için bir gözbebeği vardır illaki; Ufak Tefek Notlar albümün en sevdiğim parçası, nacizane notumu da düşeyim.

Albümün tamamını buradan dinleyebilirsiniz: http://www.ttnetmuzik.com.tr/#album-Biraz_Gulmek_Istiyordum-278256

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı