Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

26 Ağustos 2011 Cuma

Çiçek Sineması


Sene 1995. Çorlu'da tek bir sinema vardı o zamanlar; Çiçek Sineması. Koca şehrin tek sineması, eski püskü biraz ama perdesi boş kalmıyordu. Çarşıda karton afişleri gördüğümü hatırlıyorum gelip geçerken. Belki de çok ısrar ettik çizgi filmleri görünce babama; Aslan Kral gelmişti. Dünyanın birçok yerinde çocuklar akın ediyordu bu filme, gidilmez mi?

İlk sinema deneyimi. 1995 yazı. Nasıl heyecan ama. Çiçek Sineması'nın kırmızı deri koltuklarını hatırlıyorum, bazı yerleri yırtık. Açılıp kapanan koltuklar. Bir çocuk için biraz ürkütücü; ya sıkışıp kalırsam? Elimle sabitleyip oturuyorum. Nasıl oturulacağını öğrenmeli, daha çok çizgi film gelecek, yolda. Televizyonda gördüm, Disney çok film çekiyormuş. Hepsine gitmeli, çok güzelmiş hepsi.

Aslan Kral perdede. Güzel başlıyor, çok geçmeden ölüyor iyi aslanlardan biri. Çocuksun ya, iyiler hiç ölür mü? İyilerin de öldüğünü ilk defa Aslan Kral'da öğreniyorum. Kabullenmesi zor tabi, birazcık ağlıyorum. Sonra filmin akışına kapılınca unutuyorum. Filmin sonunda kötülere karşı iyiler kazanıyor, rahatlıyorum. Bildiğim gerçeğe ulaşmanın haklı sevinci. Çocukluk böyle olmalı, hep iyiler kazanmalı hayatta. Bazen çocukluğunu yaşayamayan çocukları düşünüyorum; kötülerin dünyasında sıkışıp kalanları. Üzülüyorum. Çocukken şanslı olduğumu anımsayıp, şükrediyorum.

Bir zamanların Çiçek Sineması. Şimdi yerinde yeller esiyor. Çocukken film izlediğimiz tek sinema. İlerleyen yıllarda başka sinemalar da açılıyor şehirde. Hiçbiri Çiçek Sineması'nın yerini tutmuyor. Daha güzel koltuklar, daha büyük bir perde, daha iyi bir ses sistemi değil aradığım. İnsan bazen eskiyi özlüyor; eski püskü sinemaları. Yazlık sinemaları özleyen büyükleri daha bir iyi anlıyorum. Zamana yenik düşen her güzel şey özleniyor; özlüyorum.

Dediler Ki...



"Siz de farkında mısınız, günümüzde hayatı nasıl beynimizde devasa prangalarla yaşadığımızın? Örgütsüz, savruk ve yalnız yakalandığımız yaman bir tufanda, tek tek hapsedildiğimiz hücrelerimiz içinde nasıl gönüllü bir esarete mahkum edildiğimizin farkında mısınız? "   Can Dündar - Yarim Haziran, 1998"

"Hayat asla üstümüzü örtmeyen bir battaniyedir, sadece yüzümüzü gizler."   N. H. Kleinbaum - Ölü Ozanlar Derneği, 1989

"...Her neyse, hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yol ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben çavdar tarlasında çucukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey."   Jerome David Salinger - Çavdar Tarlasında Çocuklar, 1945

"Dünyaya gözümüzü açıyoruz ve o anda, tüm yaşamımızı bağlayacak bir sözleşme imzalamış gibi oluyoruz. Ne var ki, günün birinde bir an gelir 'bu imzayı benim yerime kim attı' diye sorabiliriz."   Jose Saramago - Görmek,  2004





20 Ağustos 2011 Cumartesi

Biz Nereye?

Müsaitseniz, size gelecektim. Küçük adımlarla.
Büyük adımlardan aklım karışıyor.
Siz, bu yüzyıla zar zor ayak uydurmaya çalışan insanlar!
Her şeyi normalleştirince çirkin oluyorsunuz.
Birini kandırmak hala normal değil bu yüzyılda.
Ah, yaşadığınız çağı bilmiyorsunuz!
Ben mesela, her şeyi anladım. O yüzden sıkıntılıyım.
Rahat duramıyorum olduğum yerde. Olduğum yeri sevmiyorum.
Posta kutusundan el yazısı ile yazılmış bir mektup alacağım güne uyanmak isterim aslında.
Sırf bu yüzden Dr. Emmett Brown'dan bir makine daha yapmasını isteyebilirim.
Öyle geleceğe falan dönmek istemem. Başka bir makine olacak bu, o yüzden.
Ne, imkansız mı diyorsunuz? Hadi oradan!
İmkansız olan şu çağda yaşıyor olabilmemiz hala.
Neyse, ben yanıma bir Marty McFly da isterim. Bir kahraman gerek bu uzun yolculukta.
Ama onu nereden bulacağıma dair şüpheliyim.
Aramaya devam, pes etmeyeceğim.

Müsaitseniz, içinize biraz şüphe tohumları serpecektim.
Sahi, siz yaşıyor musunuz hala? Hem de bu lanet çağda?


15 Ağustos 2011 Pazartesi

Yeni Keşif Yaz Dizileri '11


Efendim, daha önce bahsetmiştim; yazın gelmesinin tek kötü yanı televizyon dünyası açısından yaşadığımız hayal kırıklıklarıdır. Çok sevdiğimiz diziler birer birer sezon finallerini yapıp ekrana bir süreliğine veda ederler, biz izleyiciler de bilmem kaç ay, bilmem kaç gün kalmış diye hesaplar yapıp, yayınlanan kısa fragmanları takibe alırız. Ancak televizyoncuların son birkaç yıldır farkına vardıkları bir durum var: Yaz aylarında da izleyici potansiyelinin azımsanmayacak kadar iyi olması. Bunu gören kanallar, yavaş yavaş yaz dizilerine gereken önemi göstermeye ve son yıllarda birbirinden kaliteli yapımları piyasaya sürmeye başladılar.

Yaz dizilerinin de yavaş yavaş sezon finallerini yapmaya başladıkları Ağustos ayında, yaz dizileri incelemesi gerekli diye düşündüm. Bakalım bu yaz hangi dizileri izlemişiz, hangileri tutunmuş ve yoluna devam edecekmiş. İşte favorilerim, buyrunuz!

Sezonun en çok beklediğim yapımlarının başında Falling Skies geliyordu. Uzaylılarla insanların arasındaki savaşı her daim sevmiş olmam ve projenin başında bulunanlardan birinin Steven Spielberg olması, heyecanımı arttırmıştı. Falling Skies, Haziran'ın sonlarına doğru TNT ekranlarında başladı. Uzaylıların istilasından kurtulmayı başarmış bir grup insanın yaşam mücadelesini anlatan Falling Skies, izleyicilere bolca dramla soslanmış bir hikaye sunuyor. Başrollerinde ER'dan tanıdığımız Noah Wyle'ın yer aldığı dizi, geçtiğimiz hafta 10. bölümü ile sezon finalini yaptı ve şimdiden 2. sezon onayını aldı. Bilim-kurgu sevenlere tavsiye edilir!

Geçen yıl başlamadığım için hayıflandığım bir dizi çıktı karşıma: The Big C. 2010 yazında başlamış bu şahane dizi, bu yaz 2. sezonu ile Showtime ekranlarında kara mizahın en güzel örneklerini sunuyor. Kanser teşhisi konmuş bir kadının yaşamının nasıl değiştiğini anlatan The Big C, hem dramatik, hem de komik sahneleri ile izleyiciyi bir anda kendisine bağlayıveriyor, ki ben bir anda bağlanıverdim. Başrollerinde Laura Linney ve Oliver Platt'in rol aldığı dizi, kanser deyince bildik sahneleri aklınıza getirmesin. Türk izleyicileri olarak bolca arabesk katılmış dramlara alışık olduğumuzdan, mümkün mertebe kaçacak delik arayanlardansanız, bu diziden kaçmanıza gerek yok! The Big C, işe nereden başlayacağını ve nereye kadar gideceğini iyi biliyor, gözlerinizin yaşlanmasına fırsat vermeden şahane sahnelerle gülümsetiyor. Dizinin ayrıca ülke çapında yürütülen kanser için erken teşhis kampanyalarının önderlerinden olduğunu hatırlatır, bu güzel yapımı kaçırmamanızı öneririm.

Hatırlar mısınız bilmem; Michael J. Fox'un en meşhur olduğu dönemlerdi, genç bir kurtadam vardı liseye giden. Dolunayda değişimlere uğruyor, sonrasında tüm ailesinin kendisi gibi olduğunun farkına varıyordu. Hatta çizgi filmi bile çekilmişti bu hikayenin, kurtadamlar oldukça revaçtaydı. Son yıllarda yapılan vampir filmlerinde bir de kurtadamlar (kurtadamlarla vampirlerin düşmanlığını hatırlayın) mutlaka bulununca, dizi yapımcıları bir kurtadam hikayesini ekrana getirmeye karar verdi. Haziran ayında Mtv'de yayınlanmaya başlayan Teen Wolf, şimdiden 2. sezon onayını aldı bile. Liseye giden Scott McCall'ın bir kurtadam tarafından ısırılması ile kurtadam dönüşmesi sonrası yaşadığı olayları anlatıyor. Son derece bildik bir hikayesi var ve çerez diye tabir edilen izlenecekler kısmına dahil edilebilir. Yalnız unutmayın ki; efsane Teen Wolf'u izlemiş olanlar hiçbir zaman o tadı bulamayacaklar.

Benim kış döneminde keşfettiğim ancak son 3 yazdır devam eden, geniş bir izleyici kitlesine sahip White Collar var sırada. Bu dizi hakkında söyleyecek çok şeyim var ama önce söylemek istediğim; kesinlikle çok güzel. FBI'a bağlı White Collar ekibinin başındaki ajan Peter Burke, yıllardır peşinde olduğu Neal Caffrey'i yakalamayı başarmış, ancak çözmesi zor birçok dava ile karşı karşıya kalmaya devam etmektedir. Neal Caffrey'in üstün zekası ve sanat eserleri ile ilgili engin bilgilerinin farkında olan Burke, onunla bir anlaşma yapar: Caffrey, White Collar ekibine danışmanlık yapacak, bu süreler de cezasından düşülecektir. Ortaklığın kedi-fare oyununa dönüştüğü White Collar, ilginç dava hikayeleri ve karakterleri ile sıkı bir izleyici kitlesi yarattı kendine. 3 sezondur devam eden White Collar geçtiğimiz hafta 10. bölümle ara tatile girdi, kış dönemi içinde yeni bölümlerle yine ekranlarda olacak. Başrollerinde Matt Bomer, Tim Dekay ve Willie Garson'ın rol aldığı White Collar, kesinlikle izlenmesi gerekenler listemin üst sıralarından göz kırpıyor.




LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı