Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

30 Temmuz 2010 Cuma

Akordiyon Sesi




Hayatımda bir sahne var, hiç aklımdan gitmez. Bir film sahnesi gibidir; kısa ve özdür ama. Bir şarkı, bir şiir gibidir, çok şey anlatır. Kalbime doğru akan en güzel duygulardan birini yaşadığım andır. Belki anlatınca büyüsü kaçacak ama olsun, ben anlatacağım.

İzmir'de ılık bir bahar akşamıydı. Evin içine denizden esen meltem doluyordu. Balkona çıkıp denize bakıyordum arada, yerinde mi diye belki de. Bir ara içeri girdim, dolandım hatırlamadığım bir nedenle. Sonra birden bir ses çalındı kulağıma, durdum, dinledim. Kalbime kan gittiğini sanki o an, hissettim. Notaları duyunca vücudum tepki gösterir benim, yine öyle oldu. Dışarıdan akordiyon sesi geliyordu. Biri neşeli neşeli bir melodi tutturmuş, notalara can veriyordu. Koşarak çıktım balkona, sesin sahibini görmeliydim, o sesi duymamı sağlayan elleri görmeliydim. Kim dokunuyordu o tuşlara sahi? Çıktım balkona, güneş batmak üzere eğilmişti çatıların üstüne doğru, gözlerimi kamaştırıyordu. Sokak boyunca dizilmiş palmiye ağaçlarının arasında elinde akordiyonuyla o sarışın çocuğu gördüm o an. Elinde kırmızı akordiyonu, balkonlara baka baka çalıyordu şarkısını. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı, daha önce görmediğim türde bir sevecenlikteydi. O kadar yüksekte olmama rağmen deniz rengindeki gözlerini seçebiliyordum. Öyle güzel gülümsüyordu ki, notaların verdiği hazdan, mutluluktan gözleri parlıyordu. O güne kadar ne o kadar güzel ezgiler duymuştum, ne de o kadar güzel bir mutluluk resmi. Sokaktan geçip gidene kadar dinledim şarkıyı. Çok güzel çalıyordu, o an her şey çok güzeldi. Sonra giderek uzaklaştı şarkı, şimdi başka bir sokağa mutluluk yaymaya gidiyordu akordiyoncu çocuk. Her şey bir film sahnesi gibiydi sanki. Gerçekten, öyleydi ama. Biliyorum, siz o anı benim kadar net canlandıramayacaksınız ama inanın bana, o anı yaşamanızı isterdim. Akordiyon sesine o an aşık oldum ben, inanın isterim.

Akordiyoncu çocuk şimdi nerelerdedir bilmem ama, o akşamüstü hayatımda bir iz bıraktığı için, beni bir an olsun gerçekten mutlu ettiği için, mutlu olmasını dilerim her daim. Notaların hiç susmasın akordiyoncu çocuk, sen hep çal e mi...

"Belki bir şarkının her sesinde, belki bir sahil meyhanesinde, belki de içtiğim sigaranın dumanısın...
 Bir yıldız gökte kayıp giderken, ıslak bir yolda yalnız yürürken, bambaşka bir şeyi düşünürken aklımdasın..."

23 Temmuz 2010 Cuma

Mikrofona Konuşmak




Herkesin bir hayali vardır geleceğiyle ilgili, yapacağı mesleğe dair hayaller kurar. Çoğu kişide değişkendir bu, ama gelin görün ki bende hiç değişmedi; çocukluğumdan beri yayıncı olmak istedim ben, program yapmak istedim. İstedim ki, anlatacak çok şeyim var, çok kişi dinlesin. İstedim ki, bu işi yapayım ama en iyisini yapayım, iyi olayım. Çocukluğumdan beri canlı yayın yapmak istedim ben, hiç doktor, öğretmen olacağım demedim, yayıncı olacaktım ben, koymuştum bir kere kafaya.

Üniversitede, eğitim sisteminin çarkında yuvarlanıp giden bir öğrenci olarak iletişim fakültesine giremedim, bir eşit ağırlık öğrencisi olarak sen sözel bölümden fakülte seçemezsin, puanını düşürürüz dediler, heves kırdıklarını zannettiler. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'ne yöneldim usulca, eğitim şart ya hani, ama benim hevesim hiç kırılmadı, ben bu işi yapacağım dedim, yapacağım da. Bir kez de buraya yazayım, not düşülsün tarihe.

Bütün sene aklımdaydı; derslerime çalışırken, bir şeyler yazıp çizerken, izlerken hep aklımdaydı. Bu yaz artık yayıncılık sektörünün tozunu yutmalıyım, bir şeyler yapmalıyım diye. Buralarda işler nasıl döner, nasıl olur; tamam ben yapacağım diyorum ama gerçekten yapabilecek miyim bakalım, görelim dedim. Yaz geldi, baktım ki önümde kocaman bir 3 ay var, bundan daha iyi bir zaman olamaz, ya hep ya hiç dedim, geldim Çorlu Fm'e.

Çorlu Fm, Çorlu ve çevresine yayın yapan bir radyo kuruluşu. Bugün, kullandıkları sistem ulusal radyolarda kullanılan ve yerel radyolarda pek görülmeyen bir yayın sistemi. Bu yüzden Çorlu Fm, bölgenin önde gelen radyolarından. Tabi diyeceksiniz ki, "kuzguna yavrusu şahin görünür" ama öyle değil işte, inanın son derece objektifim. Gördüm, ölçtüm, tarttım, biçtim, yorumumu da öyle yazıyorum buraya.

Radyoya geldiğimde önce reklam seslendirmeleri, siteye haber hazırlama, reklam metni yazma denemeleri, albüm yorumları yazma, müzik dosyalarını sisteme uygun hala getirme, çeşitli müzik programlarını kullanma gibi birçok şeyi yaptım. Canlı yayını yerinde izlemek amacıyla stüdyoya girdim, yeri geldi yayında çalacak şarkıları hazırladım yayına. Bana güvenilip de teslim edilen her işi yaptım, öğrenmeye çalıştım. En önemlisi de "ben bu işi yapabilecek miyim?" in cevaplarını aradım orada, hala da arıyorum. Acaba yeteneğim var mı, bu iş bana uygun mu, hayatımı bununla sürdürebilir miyim gibi onlarca soruyla iç içeyim ama mutluyum. Tek tek cevaplıyorum sorularımı, kulağımda bütün gün bir müzik, en sevdiğim işlerden biri olan müzik hakkında konuşuyorum, düşünüyorum, her gün yeni bir şeyler öğreniyorum, tecrübe katıyorum kendime.

Günlerim bu şekilde dolu dolu geçiyorken, bir sürpriz oldu bana, büyük bir sürpriz! Program yapmama karar verildi. Bir istek programı olacaktı. Mesajlar gelecek, ben de mesajları okuayacak, programı sunacak ve şarkılar çalacaktım. İlk hayalim gerçekleşecekti yani; radyo programcısı olmak!

Oldu da, bir program yapıyorum şimdi, hayalimi gerçekleştiriyor, tecrübe kazanıyor, mutlu oluyorum. Canlı yayın heyecanı yaşıyorum, karşımda bir mikrofon, pot'u kaldırınca sesimi alıyor, nefes alsam herkes duyuyor, mikrofona konuşuyorum, bilmediğim bir sürü insan var beni dinliyor, çaldığım şarkıları dinliyor. Evet, belki çok küçük, basit bir şey, belki de kimseler dinlemiyor beni ama olsun, hayalimi gerçekleştiriyorum ben, varsın öyle olsun. Her gün, kimse dinlemiyormuşçasına alçakgönüllü, herkes dinliyormuşçasına coşkulu ve heyecanlı giriyorum yayına. Biliyorum ki, bu bir başlangıç. Biliyorum ki, önümde upuzun bir yol var. Biliyorum, bir gün bu işi yapacağım, iyi bir yayıncı olacağım, herkes izleyecek, dinleyecek beni; ama en iyisi olacağım o yüzden herkes bilecek beni. İşimi iyi yapmaktan başka derdim olmayacak, ekranda, radyoda tüm kızdığım, eleştirdiğim yayıncıların hatalarını yapmayacağım, sevdiğim duayenler kadar saygı duyulacağım güne kadar, bu yolda yürümeye çalışacağım. Hayat bu ya, olmazsa da en azından denedim, olmadı deyip, pişmanlığın esamesini bile okumayacağım.

O güne kadar beni destekleyecek olan herkese teşekkürü bir borç bilirim. Yayıncılık, asla tek kişilik bir iş değil, destekleyenler olduğu sürece var olunacak. O yüzden, ilk adımını atmış bir bebek heyacanında ve mutluluğunda olduğum şu günlerde, yorumlarıyla, mesajlarıyla konuştuğum herkese teşekkür ediyorum.

Bir gün herkesin hayalini gerçekleştirebilmesi dileğiyle...

Not: Oldukça yoğun olduğum şu günlerde, bloga yazı yazamamaktan dolayı üzgünüm açıkçası. Ama her zaman aklımda, her gün kontrol etmeye çalışıyorum, hiç bırakmadım, devam da edeceğim. Yazmayı da özlemişim hani, uzun yazmışım fark etmeden, sıktıysam affola...

İstek Hattı Devrede hafta içi her gün saat 13.00 - 15.00 saatleri arasında Çorlu Fm'de!


12 Temmuz 2010 Pazartesi

Oyunus - Kelimelerin Oyunu




Kelimeler, onları kullanabildiğiniz ölçüde büyülüdür. Onları başı boş bıraktığınızda anlamlarını yitirirler. Peki, nasıl büyüleyecek kelimelerimiz? Okuyacağız, kelime hazinemiz gelişecek, dinleyeceğiz, anlatacağız, söyleyeceğiz. Evet, biliyorum, bunları sevmeyenler var. Okumaktan sıkılan, az okuyan çok kişi var. Biliyorum ki, bu yazıyı okuyorsanız, siz onlardan değilsiniz. Ama olsun, yine de bunu heyecanlı hale getirecek başka yöntemler de var; mesela kelime oyunları!

Senelerdir müptelası olduğum, vakit buldukça oynadığım bir kelime oyunu sitesini tanıtmak isterim sizlere: Oyunus. Oyunus, 8 farklı kelime oyununun yer aldığı bir oyun sitesi. Kare bulmacadan, meşhur scrabble'a, kelime bulmacadan kelime türetmeceye, zamana karşı yarışılan türlü türlü kelime oyunları sitede oyuncuları beklemekte. Kelime hazinenizi genişletmek ya da geniş kelime hazinenizle puanları toplayıp üst sıralara adınızı yazdırmak istiyorsanız, siz de benim gibi kelimelere bayılıyorsanız, Oyunus tam size göre.

Bana fazlasıyla yararı olduğundan, sizinle de paylaşmak istedim. Kelimelerle oynadıkça zihniniz daha hızlı çalışıyor, konuşurken cümleleriniz daha renkli olmaya başlıyor, yazılarınız daha kaliteli olmaya başlıyor. Boş vakitleri yararlı bir şeylerle değerlendirmek için iyi bir alterbatif Oyunus. Oynamaya karar verirseniz, haber verin yarışalım. Yalnız şimdiden söyleyeyim, övünmek gibi olmasın ama kelimeler konusunda iyiyimdir. (noktayı koyarken aslında gülümsedim)

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Haftamı Şenlendirenler





Haftamın Kitabı: Ömer Seyfettin, en sevdiğim yazarlardan biridir. Zaman zaman o ünlü hikayelerini tekrar tekrar okumayı severim. Kimi zaman acıklı, kimi zaman ders verici hikayeleri beni her daim etkilemiştir. Bu aralar yine özlediğimi fark ettim, indirdim raftan kitabı, başladım okumaya. And, Kaşağı, Perili Köşk ve daha niceleri Ömer Seyfettin'in usta kaleminde hayat bulan gelmiş geçmiş en iyi öykülerden sadece birkaçı benim için. Hala okumamış olanlara kesinlikle göz ardı etmeyin derim.

Haftamın Filmi: Aslında 2011'de üçüncüsü vizyona girecek olsa da, ben Transformers'ı yeni keşfedenlerdenim. Tamam, ne olup bitiyor biliyordum lakin filmden bu kadar keyif alacağımı bilmiyordum. Gerek görsel efektleri açısından, gerekse hikayesi açısından oldukça doyurucu bir film olmuş. E bir de Megan Fox'lu, Josh Duhamel'li, Shia LaBeauf'lu kadrosu olunca tadından yenmedi bende. İkincisini de bir ara izleyip, üçüncüsünü beyaz perdede izlemeyi planlamaktayım.

Haftamın Albümü: Uzun zamandır Eminem dinlemeyi bırakmıştım. Artık güzel albüm çıkartamıyor diye düşünürken, yeni albümü Recovery'nin çıkış parçası I'm Not Afraid'i duyduktan sonra fikrimi değiştirdim. Şarkıya bayıldım açıkçası ve albümün tamamını dinlemeye, önyargılı olmamaya karar verdim; iyi ki de yapmışım çünkü Eminem gerçekten bu albümün üzerinde bayağı uğraşmış ve iyi kayıtlar yapmış. Albüm, çıkış parçasının haricinde 50 Cent, Lil Wayne, Pink, Rihanna gibi ünlü isimlerle yaptığı düetlerle de dikkat çekici. Ben beğendim, sevenlere tavsiye ederim.

Haftamın Dizisi: Uzun zamandır izlemek istediğim dizi Nip/Tuck'a sonunda sıra gelebildi ve başlayabildim. Herkes gibi ben de müptela oldum tabi. Estetik cerrahı iki ortak Dr. Christian Troy ve Dr. Sean McNamara'nın tuhaf ilişkileri ve hastalarıyla olan maceraları usta bir dille anlatılıyor. Dizinin ilgi çeken en önemli noktaları da gerçeğe son derece yakın estetik operasyonu görüntüleri. Hastane fobimden dolayı bazı ameliyat sahnelerinde gözlerimi kapamak zorunda kalıyor olsam da, Nip/Tuck sıkı takibinde olduğum favori dizilerimden.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Gezi Notları - Bergama Antik Kenti




Türkiye'nin en önemli tarih ve turizm kentlerinden biridir Bergama. Öyle ki, dev Roma tiyatroları, sağlık tapınakları, amfitiyatroları, tümülüsleriyle adeta bir "açıkhava müzesi" gibidir. Tarihte bir çok ilk, Bergama'nın bereketli topraklarından günümüze kadar ulaşmış, tarihin seyrini değiştirmiştir.

Bergama, Ege Bölgesi'nin Bakırçay çukuru içinde yer alan, İzmir'e bağlı büyük bir ilçedir. Bergama'da ilk yerleşimler, M.Ö 6. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bergama Hellenistik, Krallık dönemi, Roma, Bizans, ve Osmanlı dönemini yaşamış, bu dönemlerde inşa edilen birçok önemli yapı günümüze kadar ulaşmış, Bergama'yı tarihi açıdan değerli kılmıştır. Bergama, aslı Luwi dilinden Parag(u)ama "yüksek yerin halkı" manasına gelen kelimeden türemiş, Helen dilinin etkileriyle "Bergama" halini alarak 'kale' anlamına gelen bir sözcüğe dönüşmüştür. Bergama, tarih boyunca birçok uygarlığın hakimiyeti altına girmiş, Hellenistik dönemin en önemli kültür ve tarih merkezi olmuş, milattan sonra Türklerin Anadolu'yu hakimiyeti altına almasıyla birlikte bu önemli tarihi kent, bugünkü sınırlarımızda yer almıştır.

Şehrin ilk yerleşim yeri, Akropol'dür. Akropol'ün içinde dünyaca ünlü Zeus Sunağı, Dionysos Tapınağı, Athena Tapınağı ve Demeter Tapınağı inşa edilmiştir. Bu yapıların içinde en önemlisi ve ünlüsü olan Zeus Sunağı, geçmiş zamanda bazı nedenlerden ötürü Almanya'ya taşınmış, günümüzde Berlin'de Pergamon Museum'da sergilenmektedir. Zeus Sunağı, dünyada heykelcilik sanatının ilk örneklerindendir. İçinde 200 bin tomar kitap barındıran bir kütüphane de Akropol'de yer almaktadır. Bergama'nın adını duyurmasındaki en önemli yapı olan Asklepion sağlık yurdunun temelleri, o dönemde Bergama'da yaşayan ve "Eczacılığın Babası" olarak bilinen Hekim Galenos tarafından atılmış, zaman içinde ilk defa şifalı sularda cilt hastalıklarının tedavisinin yapıldığı, ilk defa telkin yöntemiyle psikoterapi yönteminin uygulandığı bir sağlık merkezi halini almıştır. Dünyanın dört bir yerinden gelen hastaların Asklepion'da şifa bulduğu bilinmektedir. Bugün de, her yıl mayıs ayında dünyanın dört bir yerinden uzmanların katıldığı psikoterapi konferansları Asklepion'da düzenlenmekte, bu tarihi mekanın önemi vurgulanmaktadır.

Akropol'ün Hıristiyanlar için de önemi büyüktür. Mısır tanrıları için yapılan tapınak Sarepeion (Bazilika), dönem içinde St. Jean Kilisesi olarak, Hıristiyanlar için önemli bir yer haline gelmiştir. Bugün Bazilika, dünyada ilk yedi kilise içinde yer almaktadır.

Bergama'nın bu kadar değerli olmasını sağlayan insanlık tarihindeki ilkler şöyle sıralanmaktadır:

1.Deriden kağıt yapımı olan, ilk Parşömen,
2.200 bin ciltlik kitaba sahip olan, ilk Asya Kütüphanesi,
3.İlk büyük sağlık yurdu (hastane), Aslepion,
4.İlk telkinle tedavi yöntemi olan, Psikoterapi,
5.Müzik, tiyatro, spor, güneş ve çamurla yapılan, ilk doğal tedavi,
6.Bitkisel ilaçlarla tedavi şekli olan ilk Farmakoloji,
7.İlk afyon maddeli ilaç,
8.Sağlık altyapısı olan, ilk kent hijyeni,
9.İlk tıp ve eczacılığın simgesi olan, Yılanlı Sütun,
10.İlk mühendislik olan, “U” borusu yöntemi ile Trigonometri,
11.İlk kent imar yasası,
12.İlk kent çarşı-Pazar yasası,
13.İlk komün devleti,
14.İlk grev ve toplu sözleşme, (MÖ 248’de ücretli askerlere, 1. Eumenes haklarını vermiştir)
15.İlk dört tiyatrolu kent,
16.İlk ve en dik tiyatrolu kent,
17.İlk meslek sendikaları ve sendika konfederasyonu,
18.İlk üç dereceli öğretim, (ilk, orta, lise)
19.İlk ve en büyük sunak, Zeus Suağı,
20.İlk kazı müzesi, (Arkeoloji deposu ve sonra müze)
21.İlk ahşap sahneli tiyatro,
22.İlk yedi kiliseden birisi, Bazilika,
23.İlk batı Türkçesi grameri, (Bergamalı Kadri Efendi’nin Müyesseretü’l Ulum adlı yapıtı)
24.İlk işgali kıran kent, (15 Haziran 1919) ve
25.İlki 1937 yılında düzenlenen, ilk yerel festival yapan şehir

Bergama Antik Kenti, Türkiye'nin de, dünyanın da en önemli antik kentlerinden biridir. İçinde barındırdığı insanlık tarihine ışık tutan yapılarıyla, kültürel mirasa katkı sağlayan amfitiyatroları, kütüphaneleri, tapınaklarıyla başlı başına bir şaheserdir. Tapınakların, sağlık merkezinin, tiyatroların arasında gezinirken vaktin nasıl geçtiğini anlamazsınız, zira bu antik kenti keşfederken antik çağlara yolculuk yapıyormuşçasına gerçek dünyadan uzaklaşırsınız. Ülkemizde böylesine önemli ve değerli kültürel bir miras barındığı için, İzmir'e de 102 km'lik bir mesafede yer aldığından kolayca ulaşılabileceği için gidip görmekte fayda var. Emin olun, ziyaret ettiğinizde Bergama Antik Kenti'nin büyüsüne kapılacaksınız.


Not: Bu yazı Haber Eylül'ün bu ayki sayısında yayınlanmıştır.
 

4 Temmuz 2010 Pazar

François Weyergans - Annemde Üç Gün



Bir yazarın kendi kaleminden "yazamama" öyküsü...

Annemde Üç Gün, senelerdir kitap yazamayan bir yazarın, editörünün ve çevresinin baskısıyla kitap yazmaya karar vermesi ve yazamama sürecini anlatan, yazarın kendini kimi zaman mizahen, kimi zaman duygusal bir şekilde yazdığı otobiyografik bir roman.

Belçikalı yazar ve yönetmen François Weyergans'ın 2005 Goncourt Edebiyat Ödülü sahibi romanı Annemde Üç Gün (Trois Jours Chez Ma Mere), Fransa'da çok sevilen romanlardan biri olmayı başardı. Yazmayı beklerken eski günlerini, aşklarını hatırlayan François Weyergraf -ki kendisine böyle bir soyadı layık görmüş- bu sancılı süreci anılarıyla rahatlatmaya çalışıyor. Bir nevi roman içinde roman diyebileceğimiz bu kitap, türünün nadir örneklerinden olduğundan, François Weyergans'a Fransa'nın önemli bir edebiyat ödülünü kazandırdı. Az ama öz işler yapan Weyergans, bugüne kadar çektiği birçok film ve yazdığı kitaplarla çeşitli ödüllere layık görüldü.

Yazarın mizah ile dramatik olayları birbiriyle uyumlu iç içe geçecek şekilde anlatımı ve dilinin sadeliği ilk göze çarpanlar arasında. Kendi kendine konuşuyormuşçasına hayatının belirli dönemlerini anlatan ve bu süreçte hala kitap yazmaya çalışan bir adamın kafa karışıklığını kitaba oldukça iyi geçirmiş. Yazar olmanın zorluklarını, eşiyle ve annesiyle olan karmaşık hikayelerini anlatış tarzı, geçmiş zamanları hatırlayıp konudan konuya atlaması, bazı otobiyografik ve uzun romanların aksine hiç sıkıntı yaratmıyor, okumayı keyifli ve kolay kılıyor. François Weyergraf'ın traji-komik hikayelerle dolu hayatı, François Weyergans'ın edebiyat konusundaki ustalığıyla Annemde Üç Gün romanında hayat buluyor.

Not: Bu yazı Haber Eylül'de yayınlanmıştır.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Bulutlara Mektup



Bugün ilk defa buraya yağmur yağmadı. Bilirim ki bunca gün yağmur, bugün için ağladı. Kaç yıl oldu, saymak istemem ama aklımdadır. Gittiğin gün, dün gibi hafızamda kayıtlı. Küçük sayılırdım, birçok şeyi anlayabilecek, bazı şeyleri anlayamayacak yaşımdaydım. Kaç yıl oldu, söylemek istemem. Senin yeryüzünde olduğun günden her gün biraz daha uzaklaşmak zor, seni seven herkes için. Yıllar geçiyor, yollar bitiyor, yağmur yağıyor, güneş açıyor, kar, buz, sel, sıcak kısır bir döngünün içinde dünyaya hükmediyor. Biz ölümlüler kendi küçük dünyalarımızda yaşayıp gidiyoruz. Bilmiyoruz, neresi daha yaşanılır bu kainatta.

Dünya, her geçen gün daha da garipleşiyor, anlaşılmaz oluyor, üzüyor. Yani sen şimdi burada olsan, düşünüyorum da, gülümseyişinin azalmasını istemezdim. En güzel gülümsediğin zamanlarda, bulutların arasına uçup gittin. İsterdim ki, burada olsan, gülümsesen, dünya daha güzel bir yer olsa, birazcık daha, ne güzel olurdu. Her gün bir kez daha iyilik kazanırdı bir şehirde. Bir "arzu"n vardı, gerçekleşseydi, ne güzel olurdu. Bir bayram havasında kutlayacaktı şehir, hazırdı. Az kalmıştı, olmadı. Birileri seni daha çok sevdi, gittin.

Geride kalan biz ölümlüleri anlatmak istemem, bilirim üzülürdün. Gülümsemenden tek bir şey eksilsin istemem. Şimdi sen "o" bahçede, bütün güzellikleri mavi gözlerinde yaşıyorsun. Biliyorum, gökyüzü senden sebep aydınlanıyor, mavileşiyor. Biliyorum, bulutlar senin tenin gibi beyaz. Biliyorum, bu dünyada bir çocuk kurtuluyorsa iyilikle, senin bir parçan buna sebep oluyor. Böyle erkenden gitmenin bir sebebi vardı, biliyorum.

Tamam, üzülmeyeceğiz artık hiçbirimiz. Ama hep özleyeceğiz, bil. Bir gün yeniden bir arada olmanın bir yolu varsa oralarda, ne olur bir işaret gönder, artık bir şeylere inanmalıyım. Yağmur yağsın bu gece, ben anlarım.


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı