Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

19 Nisan 2011 Salı

"Rastlarsa Birine Biri, Çavdarlar Arasında..."


Çavdar Tarlasında Çocuklar, -diğer çevirisindeki adıyla 'Gönülçelen'- gençlik sancıları çeken Holden Caulfield'ın hikayesinin anlatıldığı bir başyapıt, benim kütüphanemin en değerlilerindendir.

"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir."

Çavdar Tarlasında Çocuklar da işte tam böyle bir kitaptır. Salinger farkında olmadan, okuyucuda bu şiddette hisler uyandıran bir roman yazmıştır. Lise çağındaki Holden Caulfield'ın çıkmazlarını, duygularını, arayışlarını anlatırken, aslında kelimelerin arasına kendini sıkıştırmış, her zaman uzak durmayı istediği kalabalıkların arasından böylesine ses getiren bir karakteri farkında olmadan yaratabilmiştir. Bugün, Çavdar Tarlasında Çocuklar dünyada bir iz bırakmışsa, bu J. D. Salinger'ın büyülü kaleminden çıkan kelimelerin etkisindendir.

"Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra."

Noel arifesinde okuldan atılan Holden Caulfield, ailesiyle yüzleşmemek için eve uğramaktan vazgeçer ve 3 gün boyunca sokaklarda dolaşırken bir sürü kişiyle karşılaşır, maceralar yaşar ve sürekli insanları sorgular. İnsanların yapmacık olduğundan dem vurur, gördüğü sahteliklerden o kadar sıkılmıştır ki, bunları biriktirerek kendine dert edinmeyi de başarır. Kimlik kargaşası, bulunduğu yere ait olmadığı düşüncesi ve düz, sade olma çabası içindeki Holden'ın öyle ilginç tarafları vardır ki, okuyucu bunu keşfettikçe kitaba daha bir bağlanır. Kitabın kült haline gelmesinin en önemli sebeplerinden biri de, her okurun hikayenin bir kısmında Holden'ın fikrinin bir yerinde yaşadığını zannetmesidir fikrimce.

"Hayatta karşılaşabileceğiniz en felaket yalancı benimdir herhalde. rezalet bir şey. Yani, bir dergi almak için gazeteciye gidiyorken bile, biri bana rastlayıp nereye gittiğimi sorsa, gözümü kırpmadan operaya gittiğimi söylerim."

Kitabın ölümsüz yazarı J.D. Salinger da, en az yarattığı kahraman Holden kadar ilginç bir kişiliğe sahip. Salinger 1 Ocak 1919'da New York'ta doğdu. Edebiyat dünyasına New York'ta bir gazeteye kısa hikayeler yazarak başladı. Çavdar Tarlasında Çocuklar (Catcher In The Rye) 1951 yılında yayınlanana kadar mütevazı bir yaşam sürdü. Savaşa gitti, Hemingway'le tanıştı. Savaştan döndüğünde psikolojik olarak çökmüştü. İlk romanından sonra öykü kitaplarını yayınladı: Dokuz Öykü (1953), Seymour: Bir Giriş (1959), Franny ve Zooey (1961), Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar (1963) Öykülerinin çoğunda Glass ailesinin bireylerinin yaşamlarını anlattı. Onlardan o kadar çok bahsetti ki, okuyucu onların gerçekte var olduğuna dair şüphelere düşebiliyordu. Çavdar Tarlasında Çocuklar dünyada ünlü olmaya başlayınca, Salinger da bir anda bütün gözlerin üzerine çevrildiği bir yazar haline geldi. Ancak çoğu kişinin aksine ünlü olmak Salinger'ın doğasına aykırıydı. Önce fotoğrafçılardan, gazetecilerden kaçmayı denedi, baş edemeyeciğini anlayınca 1974'te röportaj vermekten tamamen vazgeçti, inzivaya çekildi ve hiç kitap yayınlamadı. Uzunca bir süre inzivada mutlu bir hayat süren Salinger, geçtiğimiz kış 29 Ocak 2010'da çok uzaklara gitti.

"...Her neyse, hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yol ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani"- benden başka. ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın birşey."


10 Nisan 2011 Pazar

Aventura - Dünyada Bachata Rüzgarı Estiren Grup


Eğer hala onlarla tanışmamışsanız, bence şimdi tam vakti. Huzurlarınızda dünyanın en iyi bachata grubu; Aventura!

Dominikli Romeo, Lenny, Henry ve Max'in oluşturduğu Aventura grubu, 1997 yılında ilk albümleri Generation Next ile müzik dünyasına adım attı. 2002 yılında We Broke The Rules albümleriyle yavaş yavaş tanınmaya başladılar. Albümde yer alan Obsesion adlı parça, en ünlü bachata şarkılarından biri haline geldi. Ardından grubun üçüncü albümü Love & Hate piyasaya sürüldü. Spanglish denilen İspanyolca ve İngilizce'nin harmanlandığı şarkılar Aventura sayesinde çok sevildi, adeta moda oldu 2004 yılında Unplugged, ardından 2005 yılında God's Project, 2006 yılında ise K.O.B (Kings of Bachata) albümleri yayınlandı. Grubun solisti Romeo 2006 yılında dünyaca ünlü Meksikalı Latin şarkıcı Thalia ile No, No, No adlı şarkıda düeti ile ününe ün kattı. Aventura son olarak 2009 yılında The Last adlı albümlerini yayınladı.

Bachata - R&B olarak tanımlanan müzik türleriyle Aventura, Latin müziğindeki en başarılı gruplardan biri olarak tanınıyor. Billboard listelerinde uzun haftalar üst sıralarda kalmayı başaran grubun "en iyi Latin grup", "en iyi şarkı", "en iyi tropikal albüm", "en iyi Latin pop" dallarında 8 ödüle sahip. Başta Latin ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok yerinde tanınan grup, tropikal rüzgarı arkasına alarak Latin müziği adına harika işler çıkarmakta. Keyifli dinlemeler!



7 Nisan 2011 Perşembe

Haftamı Şenlendirenler










Haftamın Kitabı: Gezi kitaplarını oldum olası sevmişimdir. Birinin gözünden bir coğrafyayı anlamayı, birinin sayesinde bir yeri öğrenmeyi, kitabın içinde kaybolup uzaklara gitmeyi... Ne zamandır kütüphanemde okunmayı bekleyen Balkanlar Defteri açıldı sonunda; bir nevi memleket hikayelerini okudum. Nesteren Davutoğlu'nun Balkanlar'a yapmış olduğu seyahatin günlüğü adeta Balkanlar Defteri. Kitabın içi sıkıcı yazılardan ziyade bir anı defteri şeklinde dizayn edilmiş. Kitabın içi tarihi eserlerin, sokakların, o yöreye ait objelerin resimleriyle dolu; bir de Nesteren Davutoğlu'nun yolculuk boyunca not aldığı gözlemleriyle. Balkanlar Defteri, birçok seyahat kitabından farklı bu yönüyle; birinin kişisel not defterini inceliyormuşsunuz gibi, sıcacık, içten.

Haftamın Albümü: Nilüfer, uzun bir aradan sonra yeni bir albümle karşımıza çıktı: 12 Düet. Rock müziğin 12 ünlü ismiyle yaptığı düetlerden oluşan albüm, bugünlerde oldukça dikkat çekiyor. Nilüfer'in alıştığımız tarzın dışına çıkmış olması, bende ilk başlarda bir tedirginlik yaratmış olsa da, albümü dinleyince Nilüfer'in doğru bir iş yapmış olduğuna kanaat getirdim; albüm gerçekten başarılı olmuş. Albümde Şebnem Ferah, Yüksek Sadakat, Malt, Teoman, Gece Yolcuları, Ogün Sanlısoy, Badem, Hayko Cepkin, Candaş, Cingi, Ruacan, Rashit, Tnk ve 4x4 Nilüfer'e eşlik eden isimler. Benim favori şarkım ise Hayko Cepkin ve Nilüfer'in seslendirdiği Aşk Kitabı. 

Haftamın Filmi: In America, benim son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biri. İrlanda'dan New York'a göçen bir ailenin yaşamından kesitler anlatan bir aile dramı In America. Aile olmak, büyük şehirde yaşamaya çalışmak, komşuluk ilişkileri üzerine oldukça ilginç deneyimlerin anlatıldığı filmin başrollerinde Paddy Cossidine ve Samantha Morton gibi deneyimli oyuncuların yanı sıra muhteşem oyunculuklarıyla filmi adeta götüren Sarah ve Emma Bolger kardeşler rol alıyor. Jim Sheridan'ın yönetmenliğini yaptığı In America, kesinlikle kaçırılmaması gereken bir film.

Haftamın Dizisi: Lost adasında birileri doktorculuk oynarsa ne olur? Off The Map gibi şahane bir dizi çıkar ortaya. Off The Map, benim tesadüfen keşfettiğim ve hastası olduğum bir hastane dizisi şu sıralar. Bu diziyi diğer hastane temalı dizilerden farklı kılan şey Güney Amerika'da bir ormanın içinde yer alan bir klinikte geçmesi. Doktorluk kariyerlerinde birtakım sıkıntılı anlar yaşamış ve yeni başlangıçlar yapmaya gerek duymuş Amerikalı doktorların gönüllü olarak yöre halkına hizmet vermek için klinikte çalışmaya başlamalarını anlatan Off The Map, ilginç vakalar ile karşılaşılan bir dizi. Bu satırları yazarken aslında içim cız ediyor bir yandan. Çünkü büyük ihtimalle Abc kanalı, diziye 2. sezon onayı vermeyecek ve bu sezon potansiyeli yüksek dizi, tarihin tozlu sayfalarına diğer kaliteli yapımlar gibi gömülecek. Ama ben yine de 13 bölümü izlemenizi ve ne demek istediğimi anlamanızı isterim.


2 Nisan 2011 Cumartesi

Suçlusun Yerçekimi!


Avrupa Uzay Ajansı'nda (ESA) çalışan bilim adamları uzaya GOCE adlı bir uydu göndermiş. Uydu iki yılda 70 milyon fotoğraf çekmiş, bilim adamları incelemiş ve dünyanın her yerinde yerçekiminin eşit dağılmadığını tespit etmiş. Bu durum, ayakları yere tam basmayan ve aklı hala bir karış havada olan bazı kişilerin durumunu açıklayabilir mi bize?

Bilim adamları her ne kadar yerçekiminin eşit dağılmaması meselesinin okyanus hareketlerini, iklimleri, güneş ısısı dağılımlarını etkilediğini açıklasa da, ben bu durumu insanoğlunun tuhaflıklarıyla bağdaştırmayı tercih ediyor, en azından anlamsız durumları bilime dayandırarak kendimi rahatlatmaya çalışıyorum. Yani tüm bu tuhaf davranışların, anlam veremediğimiz olayların, evrende bir şeylerin ters gitmesiyle paralel düzeyde ilişkilendirilmesi mantıklı olmaz mı? Bence ziyadesiyle mantıklı.

Düşünün; birileri, yanlış yaptığı sağlam kanıtlarla ortaya çıkarılmış birinin peşinden "Ama ya duygularım?" sorgulamalarıyla sürükleniyorsa, birileri "Yolumu bulmam lazım, kendimi bulmam lazım" deyip, o bulmak istediği şeyi aramak yerine başka alemlerde boşa vakit harcıyorsa, birileri dürüstlük kisvesi altında hayatını dürüstlükten uzak kıyılarda  kaybolmuş bir sandal misali yüzdürüyorsa, birileri "Bu defa bitti, geri dönüş yok!" deyip, yine göz göre göre yanlış kişinin kalbinde kendine yer arıyorsa, birileri "Seni kaybetmek istemiyorum, sen benim için çok değerlisin." deyip, bu söylediklerini zerre kadar karşısındakine hissettiremiyorsa, birileri halka hizmet amacından kilometrelerce sapıp halkı çaresizliğe sürüklüyorsa, birileri "salla başını, al maaşını" mantığında ömür tüketiyorsa, birileri söz verip tutmuyorsa, yalandan kurtulamıyorsa, etiğin ne olduğunu unutmuşsa; kusura bakmayın ama, zar zor mukayyet kılmaya çalıştığım aklımı yitirmemek için tüm bu olanları bilimle bağdaştırmalıyım ben.

O yüzden tüm bunlar yerçekiminden bence. Dünya dengede değil nitekim, yerçekimi her yere eşit dağılmıyormuş. Böyle bir durumda insanoğlunun dengeli davranmasını beklemek haksızlık olur diye düşünüyorum artık. Ben boşuna sorgulamışım bunca zaman bu dengesizliği! Bilim adamları son noktayı koymuş baksanıza!


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı