Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

8 Mart 2010 Pazartesi

Operaya Gitmek ( 2. Perde )


Dün operaya gittim, farklı bir dünyanın içine girdim 2 saatliğine. Her şeyden uzaklaştım; müziğe, kelimelerin büyüsüne, sanatçıların zarafetine kapıldım gittim, oh mis gibi de oldu, ruhum arındı, temizlendim.

 Aslında operaya ilk gidişim değil, o yüzden başlıkta 2. perde şeklinde belirttim tecrübemi. A.W. Mozart'ın güzel eserlerinden biri, Saraydan Kız Kaçırma 'yla opera izleyiciliği kariyerime başlamıştım. Ancak ilki biraz başarısızlıkla sonuçlanmıştı; ilk perdeye yetişememiş, diğer perdeyi beklemiş, yarısından ne kadar zevk alınırsa, mümkün olduğunca tadını çıkarmaya çalışmıştım.

Aylardan, yıllardan beri evce ha gideceğiz, ha gidelim derken, bir gün Konak'ta iken, atlayıverdim hemen İzdob 'un binasının önüne, giriverdim içeri, "ben en yakın tarihli operaya bilet istiyorum" dedim, hatta bunu bir çırpıda söyleyemedim sabahın verdiği mahmurlukla, biraz rezil olmuş olabilirim ama olsun, her şey sanat için!

Dün gittiğim opera, İtalyan operasının "verismo" yani gerçekçilik akımın öncülerinden Francesco Cilea'nın en önemli eserlerinden Adriana Lecouvreur. Şimdi ben böyle akım makım diyorum, açıklama yapıyorum falan ama bu konuda pek bir şey bilmiyorum, hiç hava atma niyetim de yok "ben operaya gittim" diye. Yeni yeni öğreniyorum operada akımdır, temsildir; istiyorum ki paylaşayım, başkaları da değişik heyecanlar tatsın benim gibi. Şimdiden birkaç arkadaşım bir dahaki gideceğimiz temsile gelmek için hevesli, daha ne olsun. Hep barlara, kafeye, sinemaya mı gideceğiz, biraz da sanatla haşır neşir olalım değil mi ama?

Adriana Lecouvreur, aslen Fransız oyun yazarı Eugene Scribe ve Ernest Legouve'nin tiyatro eserinden operaya uyarlanmış. 1692-1730 yılları arasında yaşayan tiyatro oyuncusu Adriana Lecouvreur'un hayatından bir kesiti anlatıyor opera. Saksonya Kontu ile yaşadığı gizli aşkın ortaya çıkması ile başına gelenlerin hazin öyküsü, aslen güçlü bir aşk öyküsü. Dünyada ilk kez 6 Kasım 1902'de Milano'da, ülkemizde ise ilk defa 1975-76 sezonunda Ankara'da sahnelenmiş. Değindiği toplumsal konulardan ötürü döneminde önemli bir yere sahip olan Adriana Lecouvreur, Voltaire tarafından da büyük övgüler almış.

Opera sanatçılarının güçlü sesinden, oyunculuklarının şahaneliğinden, orkestra şefinin ve orkestranın harika oluşundan ağdalı cümlelerle uzun uzun bahsetmek istemiyorum, zaten haddime de değil o kadar. Ama gerçekten çok güzeldi her şey, tabi bu 'güzel' kelimesinin altı dolu doludur, kısaca bunu söylemeden geçemeyeceğim.

Benim değinmek istediğim asıl nokta, kelimelerin gücü. En çok dikkatimi çeken onlar oldu temsilde. Ekranda yazıları okudukça, edebiyatın gücünü bir kez daha anladım. Onlar olmadan opera bana yavan gelecekti, bunu anladım. Kelimeler şiir tadında dizilmişlerdi. Yazarın edebiyat konusundaki ustalığına hayran kaldım açıkçası. Yani, örnek vermem gerekirse; kaç sanatçı çiçeklerden çayır mücevherleri diye bahseder ki? Kaç kişi bu betimlemeyi yapabilir? "Bir erkeğin onuru, sadakatinden bellidir." Bu cümleyi hangi zekayla, kaç kişi kurabilir? " Aşk ateştir, arkadaşlık ise küldür. " Bu ayrımı yapmak, bunu anlatmak kolay mıdır? Kendimden biliyorum, hayır, değildir. Yazmak, kelimeleri doğru yerde kullanmak hiç kolay değildir. Bir yazarın pişmesi için, belki bir ömür gerekebilir.


Adriana Lecouvreur, değerli bir temsil. Anlattıkları açısından, müzikal ve edebi açıdan gidip görülmesi gereken bir temsil. Ben gittim, gördüm, geldim, buna karar verdim. Eğer bu yazı ikna edici olabilmişse, hala gitmek için son 2 şansınız var. Gerçi tam olarak var mı emin değilim, zira salon her daim dolu oluyor ve biletler erken alınmamışsa, yer bulma şansı oldukça zor oluyor. Pazartesi ve çarşamba saat 20:00 'de son iki temsil sahnelenecek. Şansınızı denemekte fayda var.

http://www.izdob.gov.tr/tr_opera_07_adriana.asp

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı