Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

27 Mart 2013 Çarşamba

Kumdan Hatıralar


Sene 1999. Didim - Altınkum sahilinde bir akşamüstü. Sahil yavaş yavaş tenhalaşmaya başlamış, güneş de ufka yaklaşıyor. Bir adam dalgaların bittiği yere ıslak kumları yığmış, bir şeylerle uğraşıyor. Bir sürü insan merakla başında bekliyor elleriyle kuma şekil veren adamın. Bir süre sonra o ıslak kumlar şekillenmeye başlıyor. Yüzükoyun sahile vurmuş bir denizkızı var dalgaların bittiği yerde; elleri iki yana açılmış, kuyruğuyla uzanmış boylu boyunca. Belinin kıvrımları, kollarının altından taşan memeleri, kuyruğundaki pul izleri... Bir şeyi eksik; upuzun saçları. Adam gidip denizin içinden alıyor kumu bu defa. Süzülen kumları başından kuyruk sokumuna kadar akıtıyor. Rüzgar vurup biraz kuruduğunda pelikleri ortaya çıkıyor denizkızının. Her yeri muntazam. Kumdan ama gerçek gibi. Yüzü görünmüyor ama belli ki efsanelerdeki kadar güzel.

Kumdan heykel bittiğinde herkes şaşkın. Adam içinse son derece sıradan, defalarca yaptığı sanat eserlerinden sadece biri belki de sahile vurmuş denizkızı. Şöyle bir bakıyor, gülümsüyor, gurur da var tabi, vücut dilinden belli oluyor. Fotoğrafını çekip, eşyalarını toparlayıp gidiyor. Güneş iyiden iyiye akşama bırakıyor yerini, sahil boşalıyor. Denizkızı artık yalnız, geceyle baş başa. 

Sabah merak edenler sahilde denizkızını arıyor. Belli ki o, ait olduğu yere, denize dönmüş. Dalgalar yardım etmiş ona, izi bile kalmamış sabaha. Yalnızca gözler şahit denizkızına. Tek bir film karesinden başka hiçbir yerde yok. Yalnızca görenler anlatabiliyor onu. Sanal dünyada yok; gerçek ve yalnızca hatıralarda kalacak. Anlatıldıkça denizin derinliklerinde, kum tanelerinde yaşayacak.



16 Mart 2013 Cumartesi

Life of Pi - Pi'nin Yaşamı

İnanmak istenilen bir hikaye Pi'nin Yaşamı; Tanrı'yla yakınlaşmak için her yolu deneyen, öğrenmekten usanmayan Pi'nin, Tanrı'nın onu terk ettiğini düşündüğü anlarda bile O'nun peşini bırakmamasının fantastik hikayesi. İzledikten sonra etkisinin daha uzun sürmesini isteyeceğiniz türden bir film, akıllarda da hayata ve inançlara dair onlarca soru işareti bırakan.

Kanadalı yazar Yann Martel'in 2001 yılında okuyucuyla buluşturduğu Pi'nin Yaşamı, 2012 yılında Ang Lee'nin gözüyle beyaz perdede izleyiciyle buluştu bu defa. Fantastik öğeler ve ilginç bir hikayeyle bezenmiş kitap, sinemacıların ilgisini zaten uzun zamandır çekiyordu. Belki de onu büyülü dakikalara çevirecek bir yönetmeni bekliyordu, kim bilir. Kitabı okumadım ama Ang Lee'nin bizlere izlettiği şölene dayanarak söyleyebilirim ki; eminim kitabı okuyanlar, bu hikayenin hakkının fazlasıyla verildiğini söyleyecektir.

Pi'nin Yaşamı, Hintli Pi Patel'in yaşamını anlatan büyülü bir hikaye. Pi, adını Fransa'daki halka açık bir havuzdan alan, çocukluktan bu yana keşfetmenin öğrenmenin ve en önemlisi de inanmanın kıymetini bilip, bunların peşini asla bırakmayan sıradışı bir çocuk. Babasının hayvanat bahçesindeki kaplana eliyle et yedirmeyi deneyecek kadar da cesur, korkusuz ve inançlı. Çocukluğundan bu yana inanmayı ve Tanrıyı sorgulayan Pi, bütün dinleri inceler, kendince sorgular ve bütün inançlarda kendini bulur. Hiçbir canlının kendisine zara vermeyeceğini, inandığı Tanrının onu her zaman koruyacağını ve yol göstereceğini düşünür. Bir gün, çok vakitsiz bir zamanda ailesi hayvanat bahçesini boşaltmak, hayvanları da satmak için Amerika'ya götürmek zorunda kalır. Büyük bir kargo gemisiyle, yüzlerce hayvanla birlikte yola çıkarlar. Yolculuk esnasında fırtınaya yakalanırlar, Pi kazadan kaplan Richard Parker, zebra, orangutan, sıçan ve sırtlanla birlikte kurtulur. Okyanusun ortasında, bir filikada yaşam mücadeleleri başlar böylelikle.

Yolculuk boyunca Pi'nin yaşadıkları inanması zor şeyler. Bunca yıl okuyarak biriktirdiği bilgiler, kısacık yaşamındaki tecrübeleri ve inançları, bu zorlu yolculukta ona yardım edecek şeylerdir artık. Etkisi uzun süre geçmeyen ilginç hayat hikayesiyle Pi, okuyucuyu da, izleyiciyi de büyüleyen bir yapım olmuş kesinlikle.

Yönetmenliğini Ang Lee'nin yaptığı filmin senaryosu David Magee tarafından kaleme alınmış. Ang Lee'nin filmi alıp çok başka yerlere taşıdığı rahatlıkla söylenebilir. Görsellik, kullanılan efektler ve seçilen oyuncularla film, son yıllarda izlenmesi gereken en iyi filmlerden biri haline gelmiş. Çocukluğundan yetişkinliğine dek Pi Patel'i oynayan oyuncular Suraj Sharma, Irrfan Khan, Ayush Tandon ve Gautam Belur şahane oyunculuk sergilemişler. Adil Hussain, Tabu, Ayan Khan, Mohd Abbas Khaleeli, Vibish Sivakumar ve Rafe Spall'dan oluşan kadro son derece güzel iş çıkarmış. Ve ayrıca, kısa da olsa Gerard Depardieu ile karşılaşmak da filmin sürprizlerinden biri.

4 Oscar'lı Pi'nin Yaşamı metaforlarla, dayandığı, gücünü aldığı hikayelerle donatılmış şahane bir hayat öyküsü. Sorgulayan, düşündüren ve etkisi altına alıp kolay kolay bırakmayan bir film. İyi ki yazılmış, iyi ki sinemaya uyarlanmış dedirtecek kadar güzel. Umarım izledikten sonra siz de benzer şeyleri hissedersiniz.

2 Mart 2013 Cumartesi

Dediler Ki...


"Bildiğim bir şey varsa o da, niçin, nasıl olduğunu bilmeden ahmakça ıstırap çektiğimiz, öldüğümüzdür. Şunu da biliyorum ki; bizim en büyük hatamız, mutluluğumuza fazla düşkün oluşumuzdur. Halbuki hayat, bizim arzularımıza karşı kayıtsızdır; mutluysak tesadüfen, mutsuzsak gene tesadüfen."   Panait ISTRATI - Angel Dayı, 1927

"En büyük ahlaksızlığımız, dedim kendi kendime, bir aşkı yaşamamaktır. Hayatı mümkün olan en geniş haliyle yaşamak gerekir."   Barış BIÇAKÇI - Bizim Büyük Çaresizliğimiz, 2004

"Dikkatinizi çekmek isterim ki, benim yerimde o olabilirdi, onun yerinde de ben. Ama neylersiniz, böyle buyurmuş talih. Herkes kendi payına düşeni yaşar."   Samuel BECKETT - Godot'yu Beklerken, 1952

"Bizim küçük Anadolu şehirlerimizde bu müzmin evlenme hastalığı daima hüküm sürmektedir. En kuvvetliler bile bir iki sene dayanabildikten sonra bu amansız mikroptan yakalarını kurtaramazlar ve kör gibi, önlerine ilk çıkanla evleniverirler. Tabii bu evlenmede herhangi bir müşterek hayattan ziyade erkek için evde bir kadın bulunması; kız için de "münasipçe bir kısmet" varken kaçırılmaması düşünülmüştür. Bu izdivaç mikrobu evlendikten sonra faaliyetine başlar: Evvelce birtakım emelleri olan, yükselmek, kendini göstermek, eser vermek isteyen adamlara bir kalenderlik, bir lakaytlık gelir. Evde meram anlatmaya asla imkân olmayan, seviyesi, ahlak telakkisi, dünyayı görüşü ve itiyatları büsbütün ayrı bir mahlukla daima bir beraberlik insanı dış hayatta da bedbin yapar ve bütün insanlardan şüpheye düşürür. Evlendikten sonra bir adamın büyün gayesi ve istikbal düşüncesi, bir kere içine girmiş bulunduğu ve şimdi mukadder telakki ettiği bu belayı ses çıkarmadan ve dosta düşmana pek belli etmeden sürükleyip götürmek, onda herkes tarafından söylenen, fakat kimse tarafından bulunamayan meziyetler ve saadetler araştırmaktır."   Sabahattin ALİ - Kuyucaklı Yusuf, 1937

Haftamı Şenlendirenler


Haftamın Kitabı: Feyza Hepçilingirler'in dil üzerine yazdığı üçlemeden ikincisi Dedim "Ah" elimdeydi bu hafta. İlk kitap Türkçe "Off"un devamı niteliğinde, ama bu kez daha uzun ve araştırma yazılarıyla dolu. İlk kitaba nazaran biraz daha sıkıcı ama örnekler yine komik, yine "ah" dedirtiyor. Sayfaların içinde Türkçe ve İngilizce birbirine karışmış ilanlar, reklam panoları var. Hem komik, hem de Türkçenin gidişatını göstermesi açısından düşündürücü bir kitap. Meraklısı kaçırmasın.

Haftamın Filmi: Silver Linings Playbook, Türkiye'deki adıyla Umut Işığım son zamanların en çok konuşulan filmlerinden biri oldu. Oscar adaylığı ve Jennifer Lawrance'e Oscar Heykelciğini kazandırması dikkatleri daha da üzerine çekti. Her ne kadar Oscar'a uzanacak kadar uzun boylu bir film olduğunu düşünmesem de; oyuncu kadrosu ve hikayesi ile izlenecek filmlerden biri. Filmde bipolar bozukluğundan dolayı kontrolsüz davranışlar sergileyen Patrick'in hastaneden eve, ailesinin yanına dönmesi, eski karısına olan takıntısı ve hayatına yeni giren Tiffany ile olan garip ilişkisi anlatılıyor. Filmde Jennifer Lawrance'in yanı sıra Bradley Cooper, Robert De Niro ve Jacki Weaver var.

Haftamın Albümü: Tiyatro sahnesinden ve televizyon dizilerinden aşina olduğumuz başarılı oyuncu Ayça Varlıer, gerek rol aldığı müzikallerde gerekse Emir Ersoy'un Projecto Cubano ile yaptığı albümlerde sesini dinleyicilere kanıtlamıştı. Uzun zamandır üzerinde çalıştığı ilk albümü Elif de geçtiğimiz günlerde dinleyiciyle buluştu. Ayça Varlıer'in güçlü sesi, albümdeki şarkılarla bütünleşmiş, ortaya dinelemesi pek güzel albüm çıkmış ortaya, mutlaka dinleyin.

Haftamın Dizisi: Edgar Allan Poe hayranı, güzel kızlara takıntılı bir seri katili ve peşindeki ajanı anlatan bir gerilim hikayesi olan The Following, Fox'un yeni sezonda en çok dikkat çeken dramalarından biri oldu. Gotik romantizmi seven, Poe'ya tutku derecesinde hayran olan, evli, çocuklu bir edebiyat profesörünün nasıl bir seri katile döndüğünü, yakalandıktan sonra bile etkisini nasıl sürdürdüğünü gösteren iyi bir iş çıkmış ortaya bu diziyle. Sıkı da bir izleyici kitlesi yakalayınca The Following, bu sezonun en iyi yapımlarından biri olarak gösteriliyor şimdi. James Purefoy ve Kevin Bacon'un sıkı performansı, dram-gerilim-aksiyon üçlemesiyle desteklenmiş senaryosu ile The Following, merakla takibe aldıklarım arasında.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı