Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

18 Nisan 2012 Çarşamba

Magnifica Presenza - Şahane Misafir

Büyülü gerçeklik akımının beyaz perdede bir yansıması Şahane Misafir. Ferzan Özpetek'in diğer filmlerinde yakaladığı o büyülü hava ve kabul ettirdiği o "hayal ürünü" gerçeklik, Şahane Misafir'in her bir karesinde ince ince işlenmiş.

Aktör olmak isteyen Sicilyalı Pietro'nun tuhaf hikayesi Magnifica Presenza. Roma'ya gelir, bir ev kiralar. İlk defa yalnız yaşayacak ve yalnız uyuyacaktır. Bunu çok istediği için cesaretlidir, tek başına yaşamaya başlar. Ancak kısa bir süre sonra fark eder ki, yalnız değildir; kiraladığı evin misafiridir, şahane bir misafiri...

İtalyan oyuncuların performansları ile film başka bir güzellik sergiliyor. Ferzan Özpetek'in yakın çekimleri mimiklerin önemini, bazen sözlerin yetmeyeceği noktada ifadelerin yetiştiğini anlatıyor bir kez daha. Bu noktada filmin başrol oyuncusu Elio Germano için ayrı bir parantez açmak gerekiyor; Germano beyaz perde için şahane bir oyuncu, Ferzan Özpetek filmi için ise biçilmiş bir kaftan. Şahsım adına geç keşfettiğim, peşini bırakmayacağım bir oyuncu. Filmin sürpriz ismi Cem Yılmaz'a gelecek olursam da, yalnızca komedi ile bu işi kotarmadığını Av Mevsimi'nden sonra Şahane Misafir ile bir kez daha kanıtlamış oldu. Yusuf Antep rolü ile beklediğimin de ötesindeydi. 

Şahane Misafir, Ferzan Özpetek'in dokuzuncu filmi. Her filminde olduğu gibi, onu kendisi yapan detayları filmine aktarmış. Bu yüzden, birçok yönetmenden kendini ayırıyor. "Ferzan Özpetek sineması" çoktan yaratıldı bile. Filmlerinde sizi rahatsız eden bir şeyler var, dürtüyor, rahat bırakmıyor ama bunu iyi bir şey için yapıyor; görmek, farklılıkları anlamak, keşfetmek için.

Magnifica Presenza, benim kendi adıma son zamanlarda izlediğim en güzel filmdi. Belki de birbirine benzer Hollywood yapımlarından sıkılmamdan mütevellit, ilaç gibi geldi. Doktor reçetenize değişiklik yazdıysa, size de bir ilaç lazımsa, şahane bir misafir bekliyor perdede, bir gidip görün derim.


10 Nisan 2012 Salı

Radyo: Kulağa Küpe Olan İcat

Haberleşmeyi sağlayan en önemli icatlardan biri. 1800'li yıllarda önce telgrafın, daha sonra telefonun bulunuşuyla anlık haberleşme ve sesli haberleşme noktasında büyük adımlar atılmıştı ve çok büyük bir olaydı. Ancak haberleşmeyi birden çok kişiyle aynı anda yapabilme fikri, bir milat sayılacaktı.

Guglielmo Marconi, havadan mesaj gönderebilmek için çalışmalar yapıyordu. Yaptığı icat uzak yerlere sesi gönderebilmeyi olanaklı kılıyordu, telsiz uzak yerlere de ses gönderebiliyordu. Marconi, Heinrich Hertz'in bulduğu elektrik kıvılcımlı jeneratörü kullanıyordu. Jeneratörün yaydığı dalgalar Edouard Branly'nin icat ettiği bir alıcı tarafından yakalanıyor, alıcı da bu radyo dalgalarını elektrik akımına dönüştürüyordu. Tam bir takım çalışması!


Marconi yılmadı, hızını aldı; 1894'te oda içine gönderilen radyo sinyalleriyle çalan bir elektrikli zil yaptı, bir kez daha test başarıyla sonuçlandı. 1902 yılında ise bu radyo dalgaları 4800 km'lik Atlas Okyanusu'nu aştı, Abd'ye ulaştı ve İngiltere-Abd arasında ilk radyo mesajı gönderilmiş oldu. Ancak ilk anlaşılır radyo mesajını gönderebilen Alexander Popov oldu. Ah, oldu mu şimdi Marconi!

Dünyada ilk radyo yayını 1902 yılında amerika'da başladı. 1922 yılında ise bugün hala dünyanın en bilinir radyolarından biri olan BBC Radyo Londra'da yayınına başladı.

Lee De Forest ve Edwin Howard Armstrong 1947 yılında radyo teknolojisinde devrim sayılabilecek büyük değişiklikler yaptılar. Tüpler ve devreler kullanarak radyoyu geliştirdiler; özellikle transistorun icadı bu noktada devrim sayılıyor.

1926 yılında dünyada 123 radyo istasyonu bulunuyor ve radyo haberciliği giderek gelişiyordu. Türkiye de bu gelişmeleri yakından takip ediyordu. 1926 yılında İstanbul ve Ankara'da iki telsiz-telefon istasyonu kurma çalışmalarına başlandı. Aynı yıl içinde deneme yayınları yapıldı. 6 mayıs 1927 günü Eşref Şefik Bey mikrofonun başına geçti, "Alo, alo, muhterem samiin. Burası İstanbul telsiz telefonu" anonsunu yaptı. Böylece Türkiye'deki ilk radyo yayını İstanbul'da başlamış oldu. 1928 yılında da Ankara'da ilk stüdyo açıldı.

Trt, 1 mayıs 1964 günü yayınına başladı. İlk programlı radyo yayını 1965 yılında gerçekleşti, haber saatinde bütün stüdyolar ankara stüdyosuna bağlanıyordu.

Bugün radyoculukta dünyanın ve Türkiye'nin geldiği nokta yukarıda yazanlarla kıyaslanınca bir asırlık fark anlaşılıyor. Bugün radyolar uluslararası radyo,ulusal radyobölgesel radyoyerel radyo ve ticari radyo şeklinde kategorilere ayrılıyor; sermayesi ve gücü olan herkes radyo istasyonu kurup yayın yapabiliyor. Bir de ek kategori olarak bizim internet radyomuz, Deü Sözlük Radyo'muz var ki; bugün o büyük makinelerin bulunduğu stüdyolara gerek kalmadan evimizde, pijamalarımızla yayın yapabiliyoruz. Gelinen nokta gerçekten büyüleyici.

Radyo yayını yapmak da büyüleyici, stüdyoya girmek, kulaklığı takmak, makineleri yönetmek, yayına bağlanmak, evinde, işyerinde, arabasında sizi dinleyen insanlara bir şeyler anlatmak gerçekten büyüleyici. Ne güzel ki, bugün teknoloji sayesinde bu hazzı birçoğumuz yaşayabiliyoruz, keyfini çıkartıyoruz. O yüzden yaşasın teknoloji, yaşasın radyolar, yaşasın Deü Sözlük Radyo!



LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı