Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

6 Haziran 2010 Pazar

6 Haziran 1973



Bugün günlerden 6 Haziran. Belki öylesine bir gün... Geçip gidiyor işte... Ama bugünün bir burukluğu var benim için... Yıllar önce okuduğum bir şiirden sonra, her sene bu günü biraz daha buruk geçiririm ben. Çok sevdiğim, hatta en çok sevdiğim, ölümü çok seven şair Ümit Yaşar Oğuzcan'ın büyük oğlu Vedat, tam 37 yıl önce bugün, Galata Kulesi'nden atlayarak hayata gözlerini yumdu çünkü.

Neden? Onu genç yaşında ölüme iten sebep neydi? Aklıma her geldiğinde ve onunla ilgili yazılan şiirleri her okuduğumda durur, düşünürüm... Neydi içindeki fırtına, böyle hoyratça bir ölümü kendine neden reva görmüştü? Yolunda gitmeyen bu kadar büyük şeyler mi vardı acaba hayatında Vedat'ın? Aklımdan çıkmaz bir türlü, yıllardır. Hep bir iz ararım; neden'in cevaplarını bulabilmek için...

Sorular, sorular...

Lakin ne babası Ümit Yaşar, ne annesi Özhan, ne de kardeşi Lütfi bu soruların cevabını biliyordu. Sakladığı sırlarla birlikte gitti Vedat... Ve giderken de seçtiği yol Galata Kulesi' nden geçiyordu...

Ümit Yaşar, oğlu ölmeden 12 sene önce 3 kez intiharı denemişti fakat hiç birinde sonuca ulaşamamıştı. Sanki bir güç onu engelliyordu her defasında. Sanki "sen kal burada, şiirlerini yaz" der gibi... Sonunda pes etti Ümit Yaşar... Ve şiirlerini yazmaya devam etti.

En çok ölümü anlattı şiirlerinde. Ölümü tasvir edişi öylesine içtendi ki; bir an şiirleri okuyan, ölümün güzel bir şey olduğunu zannedebiliyordu... Ölümü çekici kılan şey, Ümit Yaşar'ın kaleminin ucundaydı.

Ama o güne kadar ölüm üzerine yazdığı hiçbir şiir, Vedat öldükten sonra yazılanlar kadar acımadı, acıtmadı...

Galata Kulesi

6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesinden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu

Gencecikti Vedat
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu

"Açarken ufkunda güller alevden"
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesinde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusuydu bu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu

Küçücüktü bir zaman
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat
6 Haziran 1973
Galata Kulesinden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat.

-----------

VEDAT'IN ÖYKÜSÜ

Doğumunu anımsıyorum,
Bir serçe kadar suçsuz,
Bir ot kadar bilinçsiz,
Ve dilsiz bir taş gibi,
Pembe, kırmızı, mor,
Karışımında bir et parçası,
Yuğrulmuş balçık,
Yeşeren filiz,
Biçimlenen tohum,
Ve başlayan bir yalandı seninle,
Biliyorum...

İlk ağlayışını anımsıyorum,
Ürperten bir çığlık,
Bir su şırıltısı hüzün veren,
Akortsuz telli sazların,
Çaldığı bir senfoni,
Soluk soluğa,
Ve son ağlayışını anımsıyorum,
Akmasını gözyaşlarının,
Boşluğa, sonsuzluğa,
O müthiş yalnızlığa...

Gülüşlerini anımsıyorum,
Kimi gün bir ustura gibi acımasız,
Kimi gün bir gül gibi dokunaklı,
Ve kimi gün gökyüzü kadar,
Görkemli, masmavi, yalansız,
Gülüşlerin inen bir tokattı aslında,
İğrenç yüzlerine insanların,
Gülüşlerin, isyandı aslında,
Gülüşlerin, ta kendisiydi çaresizliğin,
Gülüşlerin, gülüşlerin,
Ah senin beşikten mezara kadar,
Ağlayan gülüşlerin...

Yaşamını anımsıyorum,
Yana yakıla,
Düşe kalka,
Kesik kesik,
Paramparça,
Tam 24 yıl,
Sürdürdüğün bir yaşamdı o,
Ve bir gün kendi ellerinle,
Boğup öldürdüğün bir yaşamdı o...

Sevgilerini anımsıyorum,
O sevecen gözlerini,
Sevdiklerini, dost bildiklerini,
Durmadan sevgiye çağıran ellerini,
İnsanlara, çiçeklere hayvanlara,
Sevgiyle bakışını anımsıyorum,
Yüreğinin sevgiyle duruşunu,
Başının sevgiyle dik duruşunu,
Ve kendini sevgiyle sunuşunu,
Anımsıyorum ölüme...

Bir dostluğu anımsıyorum aramızdaki,
Gün gün değişen,
Ama her gün biraz daha pişen,
Acılarla büyüyen gelişen,
Bir dostluğu anımsıyorum,
Benimle ilk içişini,
İlk kez bir kadına gidişini,
Son ilk kez sevişini anımsıyorum bir kızı,
Kırılışını,
Ayrılışını,
Ve bir gün o büyük yıkılışını anımsıyorum,
Yine de kızmıyorum sana, kızamıyorum,
Çirkin yaşamamak için,
Güzel ölmek istedin,
Anlıyorum...

Son günlerini anımsıyorum,
Bir giz gibi sakladığın,
Dayanılmaz acıların aklıma geliyor,
Sonra korkuların, kuruntuların,
Ve o en vazgeçilmez yerinde uykuların,
Yatağından sıçrayışların aklıma geliyor,

Solan yüzünü anımsıyorum,
Hüzünlü gözlerini,
Bembeyaz, düzgün dişlerini,
Yumuşak kahverengi saçlarını anımsıyorum,
Sonra ellerini,
Konuşan, düşünen, duyan ellerini,
Bir sanatın çilesini dokuyan ellerini,
Güçlü ellerini,
Sonunda bütün kahpeliklerine dünyanın,
O meydan okuyan ellerini...

Yarım kalmış eserimdin
Tamamlandın ölünce
Yarım kalan benim şimdi

Sen artık ölüm kadar güzelsin
Ölüm kadar gerçek
Ölüm kadar büyük…


Ümit Yaşar, şiirin kendisinde önce damla olduğunu, git gide bir akarsuya dönüştüğünü, sonra bu akarsuyun bir şiir denizine döküldüğünü söyler. "Acılar Denizi" kitabının önsözünü de şu sözlerle noktalar:

"Dalgalarıyla, çalkantılarıyla, fırtınalarıyla ve bütün görkemliliğiyle şiir denizim karşınızda işte! Fakat ne yazık ki, üç yıl öncesi ilk ve değerli eserim oğlumu yitirdiğimden bu yana; artık bir Acılar Denizidir o!"


Not: Timur Selçuk'un seslendirdiği şarkı, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın birçok bestelenmiş şiirinden bir tanesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı