Düşler Ovası Dediler Ki... Parov Stelar - Electro Swing Ondan Sorulur! Banshee - Karanlık Bir Kasaba Hikayesi The Time Traveler's Wife - Zaman Yolcusunun Karısı

26 Haziran 2010 Cumartesi

Adını Sen Koy


"Sevmesini de, gitmesini de bilenlere..." diyor Tuna Kiremitçi ilk sinema deneyiminde. Evlenme hazırlıklarını tamamlamak üzere olan Can ve Aybige ile Can'ın çocukluk arkadaşı Ilgaz arasında geçen bir aşk hikayesini anlatıyor: Can ve Aybige 6 ay içinde evlenmeye karar vermişler ve düğün için Eskişehir'e gelmişlerdir. Can, nikah şahidi olarak en yakın arkadaşı Ilgaz'ı çağırmıştır. Ilgaz, çocukken annesi ve babasını kaybetmiş, giderek daha da içine kapanık biri haline gelmiştir yıllar içinde. Tek bir yakını abisi Harun kalmıştır, o da kendisini ailelerini kaybettikleri trafik kazasından sorumlu tuttuğu için sağlığını kaybetmiş, akıl hastanesinde yaşamaktadır. Ilgaz, Eskişehir'e geldiğinden beri garip davranmakta, Can ve Aybige'den mümkün olduğunca uzak durmaktadır. Bunun derin sebebini de onu en yakından tanıyan abisi Harun çözecektir.


Filmin başrollerinde Can rolünü Ali İl, Aybige'yi Melis Birkan, IlgazCemal Toktaş ve Harun rolünü Ahmet Mümtaz Taylan canlandırmakta. Film, karakterler açısından oyuncu seçiminde başarılı, roller oyuncularda sırıtmıyor. Bol Eskişehir görüntülü, Eskişehir konulu bir film olmuş her şeyden önce. Tuna Kiremitçi'nin özellikle vurguladığı belli. Aslında İstanbul dışında bir yerde film izlemek kimi zaman güzel olmuyor değil. Neticede Türkiye, İstanbul'dan ibaret değil, birilerinin bunun hatırlattığı iyi oldu. Ancak filmin senaryosuna gelecek olursak eksikler göze çarpıyor. Diyaloglar sıradan, sade ve içten. Günlük konuşma diliyle yazılmış çoğu cümle, ağızda yabancı durmuyor. Zaman zaman komik, zaman zaman da havada kalan cümleler de yok değil. Hikaye karmaşık ve çözülemez değil ancak filmin sonuna gelirsek, eksik ve karmaşık kalmış bence. E ne oldu şimdi, bitti mi, halloldu mu her şey diye sorgular halde buluyorsunuz kendinizi. Belli ki seyirciye bırakılmak istenmiş bazı şeyler ama aradaki boşluklar dolmayınca, sonda derin bir çukurla karşılaşabiliyorsunuz. Filmin adının Adını Sen Koy olmasının sebebi bu kısım sanırım. Seyirciye kısaca ben yazdım, adını sen koy artık, denilmiş. Bunun haricinde Tuna Kiremitçi'nin romantik kaleminin etkileri filmde göze çarpıyor. Bazı kitaplardan alıntılar yapılıyor, aşk mektuplarının önemi vurgulanıyor, güzel sözler çarpıyor kulağa. Çekimleri ve oyunculukları açısından etkileyici bir film olmuş. Aşk, filmde buram buram, tabi aşk filmlerini sevenlere...

Gala gecesinde her bir koltuğa aşk mektubu bırakılmış. Mektuplar, filmde de önemli bir yer tutuyor, seyirciler için güzel düşünülmüş. İşte o mektuplarda yazanlar:

"canım .............................;
insanın kaderini değiştirecek kişiye rastlaması ne kadar zormuş.
bir sevdayı yaşamak için ne çok bedel gerekiyormuş.

mektubunda demişsin ki, "eğer bir gün ayrı düşersek beni de unut sevdamızı da
öylesi daha iyi olur, bu yürek sızısıyla yaşanmaz" demişsin.

ama ben senin gözlerine bir kez baktım, kokunu bir kez içime çektim,
ellerine dokundum nasılsa...

artık gittiğim her yer, gördüğüm her şey, söyleyeceğim her kelime senindir canım .....................

senindir şu kalbimde ne var ne yoksa.
biz kavuşsak da böyle, kavuşamasak da."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı